14 Kasım 2012 Çarşamba


Kulak verin sözlerime iyice,
Herkes öldürebilir sevdiğini
Kimi bir bakışıyla yapar bunu,
Kimi dalkavukça sözlerle,
Korkaklar öpücük ile öldürür,
Yürekliler kılıç darbeleriyle!

Kimi gençken öldürür sevdiğini
Kimileri yaşlı iken öldürür;
Şehvetli ellerle öldürür kimi
Kimi altından ellerle öldürür;
Merhametli kişi bıçak kullanır
Çünkü bıçakla ölen çabuk soğur.

Kimi aşk kısadır, kimi uzundur,
Kimi satar kimi de satın alır;
Kimi gözyaşı döker öldürürken,
Kimi kılı kıpırdamadan öldürür;
Herkes öldürebilir sevdiğini
Ama herkes öldürdü diye ölmez!!!

Oscar Wilde

Mallarımız arttı, keyfimiz azaldı.
Daha büyük evlerde kalıyoruz, daha küçük ailelerde yaşıyoruz.
Konforumuz arttı, zamanımız daraldı.
Diplomamız bol, sağduyumuz az.
Uzmanlıklar arttı, sıkıntılar çoğaldı.
İlaçlar peynir ekmek gibi, hastalıklar arttı.
Sorumsuzca para harcıyoruz, az gülüyoruz.
Trafikte çok hızlıyız, çabuk parlıyoruz.
Akşam geç yatıyor, sabah yorgun uyanıyoruz.
Az kitap okuyor, çok televizyon izliyoruz,
çok konuşuyoruz, az gönül veriyoruz
ve çok fazla yalan söylüyoruz.
Varlığımız artırdık, değerlerimizi yitirdik.
Para kazanmayı öğrendik, yuva kurmayı beceremedik.
Hayata yıllar ekledik, yıllara hayat katamadık.
Aya kadar gidip dönmeyi biliyoruz,
komşuya geçmek için karşıya geçemiyoruz.
Uzaya ulaştık, ruhun derinliklerine ulaşamıyoruz.
Havayı temizledik, ruhları kirlettik, temizleyemiyoruz.
Atomu parçaladık, önyargıları yıkamadık.
Daha çok plan yapıyoruz, daha az sonuç alıyoruz.
Acele etmeyi öğrendik, sabırlı olmayı asla.
Gelirimiz arttı, karakterimiz zayıfladı.
Tanıdıklar çoğaldı, dostlar eksildi.
Çabalar arttı, mutluluklar azaldı. Bilgisayar ağları kuruyoruz,
bilgi otoyolları inşa ediyoruz,
kendi aramızdaki iletişimde zorlanıyoruz.
"Dünya barışı" der, silahlanırız!
Daha mutlu olmak için
"somurtarak"
çalışırız bugünlerde.
Eve çift maaşın girdiği, çiftlerin boşandığı…
Güzel evlerin yuva olmadığı…
Kısa seyahatlerin, kâğıt mendil gibi ilişkilerin…
Yıka çık gönüllerin…
Kilo kilo dertlerin ve her derde deva vitaminlerin…
Vitrinlerin dolu, gönüllerin boş olduğu günlerde yaşıyoruz! Bugünlerde..
Mallarımız arttı, keyfimiz azaldı.
Daha büyük evlerde kalıyoruz, daha küçük ailelerde yaşıyoruz.
Konforumuz arttı, zamanımız daraldı.
Diplomamız bol, sağduyumuz az.
Uzmanlıklar arttı, sıkıntılar çoğaldı.
İlaçlar peynir ekmek gibi, hastalıklar arttı.
Sorumsuzca para harcıyoruz, az gülüyoruz.
Trafikte çok hızlıyız, çabuk parlıyoruz.
Akşam geç yatıyor, sabah yorgun uyanıyoruz.
Az kitap okuyor, çok televizyon izliyoruz,
çok konuşuyoruz, az gönül veriyoruz
ve çok fazla yalan söylüyoruz.
Varlığımız artırdık, değerlerimizi yitirdik.
Para kazanmayı öğrendik, yuva kurmayı beceremedik.
Hayata yıllar ekledik, yıllara hayat katamadık.
Aya kadar gidip dönmeyi biliyoruz,
komşuya geçmek için karşıya geçemiyoruz.
Uzaya ulaştık, ruhun derinliklerine ulaşamıyoruz.
Havayı temizledik, ruhları kirlettik, temizleyemiyoruz.
Atomu parçaladık, önyargıları yıkamadık.
Daha çok plan yapıyoruz, daha az sonuç alıyoruz.
Acele etmeyi öğrendik, sabırlı olmayı asla.
Gelirimiz arttı, karakterimiz zayıfladı.
Tanıdıklar çoğaldı, dostlar eksildi.
Çabalar arttı, mutluluklar azaldı. Bilgisayar ağları kuruyoruz,
bilgi otoyolları inşa ediyoruz,
kendi aramızdaki iletişimde zorlanıyoruz.
"Dünya barışı" der, silahlanırız!
Daha mutlu olmak için
"somurtarak"
çalışırız bugünlerde.
Eve çift maaşın girdiği, çiftlerin boşandığı…
Güzel evlerin yuva olmadığı…
Kısa seyahatlerin, kâğıt mendil gibi ilişkilerin…
Yıka çık gönüllerin…
Kilo kilo dertlerin ve her derde deva vitaminlerin…
Vitrinlerin dolu, gönüllerin boş olduğu günlerde yaşıyoruz! Bugünlerde..

23 Eylül 2012 Pazar


Seninle gülmek istiyorum. Gözlerimden yaş gelsin ve ağzım kocaman açılmışken çirkin olup olmadığımı düşünmeyeyim istiyorum. Sokağın ortasından elinden tutup dans etmek istiyorum. Baksınlar ve gülsünler istiyorum ve utanmamak istiyorum insan
lara karşı. Unutmak istiyorum bir önceki acıları ve bir sonrakilere korkusuzca göğüs germek istiyorum senin yanında. Gözlerimi kapatıp yanında yürümek istiyorum. Güvenmek istiyorum sana. Sen beni yönlendir istiyorum.

”Çok yoruldum” dediğim zaman bir anda omzuna kaldırmanı istiyorum beni. Sen de kimseyi umursama istiyorum ve unutturmak istiyorum insanları sana. Unutup; bana sarılmanı, saatlerce göğsümde uyumanı, saçlarını okşamayı, kokunu içime çekmeyi istiyorum. Uyandığında beni görüp göz kırp istiyorum. Dudaklarında gülümsemen kocaman olsun istiyorum senin de. Gıdıklamak istiyorum mesela seni. Sen de beni gıdıkla ama ben pes ettiğimde hemen bırakıp sarıl istiyorum.

Denizi görmek istiyorum seninle birlikte. Martılara ben simit atayım sen şiir oku bana. Sonra sen simit atarsın ben şiir okurum sana. İstiyorum ki yemek yedireyim sana ve yemek yedir sen bana. Bir çay bahçesinde otururken yanına değil tam karşına oturayım istiyorum. Yüzünü, konuşurken oluşan mimiklerini görmek istiyorum sürekli.

Yağmur yağdığında hemen yüzünün asılmasını istemiyorum. Yağmur damlalarının ben olduğumu düşünüp kendini bırakmanı istiyorum. Başımı senin göğsüne gömmek istiyorum.Gece yıldızlara bakarak yürüyelim istiyorum. Öyle yapınca gökyüzünde yürüyormuş gibi oluyor insan. Evde bir anda karşına çıkayım istiyorum. Açamadığım bir kavanozun kenarından bıçakla kanırtmak varken seni çağırmak istiyorum sırf yüzünün o ifadesini görmek için. O kavanozun kapağını açtığında kahramanım ol istiyorum. Benim kahraman anlayışım bu kadar minik aslında. Sarılmak istiyorum. Düşünmeden, görmeden hiçbir şeyi ve duymadan sözleri sarılmak istiyorum.

Kabul ediyorum fazlaca hayalperest bir yazı oldu..

Öfkelenince neden bağırırız?

Hintli bir ermiş öğrencileri ile gezinirken Ganj nehri kenarında birbirlerine öfke içinde bağıran bir aile görmüş. Öğrencilerine dönüp “insanlar neden birbirlerine öfke ile bağırırlar?” diye sormuş. Öğrencilerden biri “çünkü sükûnetimizi kaybederiz” deyince ermiş “ama öfkelendiğimiz insan yanı başımızdayken neden bağırırız? O kişiye söylemek istediklerimizi daha alçak bir ses tonu ile de aktarabilecekken niye bağırırız?” diye tekrar sormuş.

Öğrencilerden ses çıkmayınca anlatmaya başlamış: “İki insan birbirine öfkelendiği zaman, kalpleri birbirinden uzaklaşır. Bu uzak mesafeden birbirlerinin kalplerine seslerini duyurabilmek için bağırmak zorunda kalırlar. Ne kadar çok öfkelenirlerse, arada açılan mesafeyi kapatabilmek için o kadar çok bağırmaları gerekir.”

“Peki, iki insan birbirini sevdiğinde ne olur? Birbirlerine bağırmak yerine sakince konuşurlar, çünkü kalpleri birbirine yakındır, arada mesafe ya yoktur ya da çok azdır. Peki, iki insan birbirini daha da fazla severse ne olur? Artık konuşmazlar, sadece fısıldaşırlar çünkü kalpleri birbirlerine daha da yakınlaşmıştır. Artık bir süre sonra konuşmalarına bile gerek kalmaz, sadece birbirlerine bakmaları yeterli olur. İşte birbirini gerçek anlamda seven iki insanın yakınlığı böyle bir şeydir.”

Daha sonra ermiş öğrencilerine bakarak şöyle devam etmiş: “Bu nedenle tartıştığınız zaman kalplerinizin arasına mesafe girmesine izin vermeyin. Aranıza mesafe koyacak sözcüklerden uzak durun. Aksi takdirde mesafenin arttığı öyle bir gün gelir ki, geriye dönüp birbirinize yakınlaşacak yolu bulamayabilirsiniz.”

11 Eylül 2012 Salı


Halk, derin uykuya daldığında,
Kral, en güzel rüyasını görür!

*S.Balun

Bir hayalin gerçekleşme ihtimalidir hayatı ilginç kılan. Bir hayal gerçekleşmeden önce, dünyanın ruhu o zamana kadar öğrenilmişleri sınar. Bunu kötülük olsun diye değil, bu hayale giden yolda rüyamızı gerçekleştirmenin yanında, öğrendiklerimizde ustalaşmamız ve daha iyi ilerleyebilememiz için yapar ve işte tam bu nokta çoğu insanın pes ettiği noktadır. Ey yolcu; bu noktaya geldin ve pes etmeyi düşünüyorsan kalbine, acı çekme korkusunun acı çekmenin kendisinden daha beter olduğunu, hiçbir kalbin hayallerini aramaya gittiğinde acı çekmediğini söyle, çünkü arayışının herbir anı Tanrı'yla ve sonsuzlukla buluşulan özel anlardır...

7 Eylül 2012 Cuma


‎''Küle döndüysen, yeniden güle dönmeyi bekle. Ve geçmişte kaç kere küle dönüştüğünü değil, kaç kere yeniden küllerin arasından doğrulup yeni bir gül olduğunu hatırla.''

- Hz. Mevlâna

6 Eylül 2012 Perşembe


mektup ve yazı- (gramma kai grafi)

bana bir mektup, bir yazı yollamışsın, beni daha fazla sevmediğini söyleyen
bu senin seçimin, sana iyi şanslar her nereye gidersen

sadece, bak arkanda bıraktıklarına
belki sana arkadaşlık ederler yalnız bırakıldığında...

bana bir mektup, bir yazı yollamışsın başka bir kadına meylettiğini söyleyen
sen aşkı nasıl bileceksin, bu kadar çok kadınla birlikteyken?

2 Eylül 2012 Pazar


Yaşamaya değer bir yer ...



YORUM SİZİN........

Bi kadın size soru soruyosa, doğruyu söyleyin;
Çünkü muhtemelen cevabı biliyodur.!!

-Icarus

Herkes gibi onun da bir umudu var....!!


Ağlıyordum. O gidenler 'Sen iyi bir insansın' diyordu.
Ve aslında hiçbiri de iyi insan sevmiyordu.

Cemal Süreya
-Mare


Mühim olan yükseklere çıkıp hayata tepeden bakmak değildir;
Mühim olan ne kadar yükselsen de her şeye eşit mesafeden bakabilmektir.

*Şems-i Tebrizi

Hepiniz bana gülüyorsunuz farklı olduğum için. Ben de size gülüyorum hepiniz aynı olduğunuz için.

Bir kadınla güzelliği için evlenmek doğruysa,
Bir adamla parası için evlenmek de doğrudur.

* Marilyn Monroe

14 Ağustos 2012 Salı


insanlarda tek sıcak kanun
üzümden şarap yapmaları
kömürden ateş yapmaları
öpücüklerden insan yapmalarıdır

insanlarda tek zorlu kanun
savaşlarda yoksulluğa karşı
kendilerini ayakta tutmaları
ölüme karşı yaşamalarıdır

insanlarda tek güzel kanun
suyu ışık yapmaları
düşü gerçek yapmaları
düşmanı kardeş yapmalarıdır

hep var olan kanunlardır bunlar
bir çocuğun tâ yüreğinden başlar
yayılır, genişler, uzar gider
tâ akla kadar


**Paul Eluard/ asıl adelet

12 Ağustos 2012 Pazar



Gözümü kırpmadan izlediğim ve beni heyecanlandıran ne güzel bir film 'ONCE'  imkanı olan baylar ve bayanlar İZLER MİSİNİZ?
DRAM-MÜZİK-ROMANTİK

‎"Acaba İncil'in başındaki ünlü öykü sahiden anlaşıldı mı?

Yaşlı Tanrı, tümüyle yetkin bahçesinde zevk-ü safa gezisindedir ama canı sıkılıyordur. Can sıkıntısıyla tanrılar bile baş edemez. Ne yapsın? İnsanı icad eder, insan eğlendiricidir... Ama gelin görün ki, bu kez de insanın canı sıkılmaya başlar. Tanrı bütün cennetlerin tek derdi konusunda son derece anlayışlıdır: hemen başka hayvanlar yaratır. Tanrının ilk hatası: İnsan için hayvanlar eğlendirii değildir.

O zaman tanrı kadını yaratır. Ve sahiden de, işte, artık an sıkıntısının sonu gelmiştir. Ancak başka şeylerin sonuyla birlikte! Kadın tanrının ikinci hatasıdır. "Kadın özü bakımından yılandır, bütün belalar kadından gelir." Bunu da her rahip bilir: "Demek ki bilim de ondan gelir"... İlkin kadından öğrenir insan Bilgi Ağacı'nın meyvesinin tadını. Ne olmuştur?

Yaşlı Tanrı'yı bir cehennem korkusu sarar. İnsanın kendisi, onun en büyük hatası olmuştur;kendine bir rakip yaratmıştır. Bilim, tanrısallaştırır, insan bilimsel hale gelince, rahiplerin ve tanrıların sonu gelir!

Bilim, ilk günahtır. Bütün günahların tohumudur. Yalnızca budur ahlak: "Bilmeyeceksin!"

Bilime karşı kendini nasıl savunmalı? Uzun süre ana sorunu bu oldu Tanrının. Yanıt: İnsanı kov gitsin cennetten! Mutluluk, aylaklık, düşünce üretir ve bütün düşünceler kötüdür. İnsan düşünmemelidir. Ve dertleri icat eder, dertler insanın düşünmesine izin vermez...

(Nıetzsche-Deccal)

Deniz eğildi kulağına Martının :
"Yapma" dedi ve ekledi;
"Maviliğime aldanıp dalma sularıma, balık yaşamıyor içimde artık."

Tebessüm etti Martı...
"Sadece balık için mi dalıyorum sanıyorsun maviliğine ?"
''Ya neden?'' diye sordu Deniz..
Sen ve ben dedi Martı;
bir çok aşığın fotoğraflarında aynı karede yer alıyoruz.
Bir çok ayrılanın sakladığı resimlerde de..
Balık yok diye seni terketsem, o fotoğrafları da terk etmiş olmaz mıyım ?..
"Ben açlığa ayıp olmasın diye değil, Aşk'a ayıp olmasın diye hala sendeyim..!

11 Ağustos 2012 Cumartesi

8 Ağustos 2012 Çarşamba


Deniz kıyısında bir ihtiyar taşçı kayayı yontmaktadır.
Güneş onu yakıp kavurur.
O da Tanrıya yakarır keşke güneş olsaydım diye.
"Ol" der Tanrı.

Güneş oluverir.

Fakat bulutlar gelir örter güneşi, hükmü kalmaz.
Bulut olmak ister. "Ol" der Tanrı.

Bulut olur.

Rüzgar alır götürür bulutu, rüzgarın oyuncağı olur.
Rüzgar olmak ister bu kez. Ona da "Ol" der Tanrı.

Rüzgar her yere egemen olur, fırtına olur, kasırga olur.
Her şey karşısında eğilir. Tam keyfi yerindeyken koca bir kayaya rastlar. Oradan esen buradan eser, kaya bana mısın demez! Tanrı kaya olmasına da izin verir.

Dimdik ve güçlü durmaktadır artık dünyaya karşı...
Sırtında bir acı ile uyanır....

Bir ihtiyar taşçı kayayı yontmaktadır. ..

"Amor Fati - Nietzsche "
(Sahip olduğun en iyisidir)


Resim:Kazım Kuyucu

31 Temmuz 2012 Salı

Doğduğumuz andan ölene kadar hayatımız sürekli bir yolculuktur.
Manzara değişir, insanlar değişir,
ihtiyaçlar değişir; ama tren hep ileri gider.
Hayat bir trendir, tren istasyonu değil.

* Paulo Coelho



Ey kişi sen âlem-i kübrasın. Kendine dikkatle bak. Cennet de sende Cehennem de sende, Sırat da sende Mizan da sende. Sen ceseden küçük bir varlıksın ama manâda bütün 18 bin âlem sende toplanmıştır

bir tarafı olmalıdır degilmi
ama yok öyle habecilik işte onuda görecek göz lazımdır
insanların cennette olduklarını anlamak için bir idraka sahip olmak
ve bu düzenin Allahın her iki cihanıda bu hayatımızda çalıştırdıgını anlamak lazımdır
yani dünya ve ahiret bu dünyada birlikte çalışıyor
kendisine tuhaf gelene
şunu soruyorum
Allah bu dünyada cennetide cehennemide birlikte iç içe yaşatamazmı ?

bu vücudumuz onun yüm işlevlerini çalıştırdıgı Allahın binasıdır
ben fotorafcıydım
karanlık odam vardı
ışık ile boş kagıdın üzerine
filmi ışınlardım
ve banyo yaptırınca şekillenişrdi ışınladıgım şey
düşününki siz bir boş fotoraf kagıdısınız
üzerinize hangi suret ışınlanırsa o şekilde şekilleniyorsunuz
ve hatta bu suretlerin tümü o boş fotoraf karesine ışnlanırsa siz ytüm suretler olmuyormusunuz?
veya size ışınlanan suretler sizin vücudunuzda sizinle bir olmuyormu
işte biz ölümümüzden sonra hangi surete ışınlanırsak o vücutta bir olacaz
ki bu ilmin hakikatı bu hayatta yaşayan çok nadir zatlarda bilinmaktedir...
şöylede diyebiliriz...ben allahın görmekliğiyim koklamaklığıyım duymaklığıyım...bütün fiilleri ve sıfatları benden işletiyor allah...Böylece kendini biliyor kendinden kendine....
bakın onun kendini bilmesinin onca bir anlamı yok
ama
varlıgını yaradtıgı kulun kendini bilmesi Allahın kendisini bilmesi olur...
cünki kul burada kendini bildiginin aynasıdır
yani kendine ayna olurki artık kendisi kendisi degil
kendisinin aynasıdır
işte hiçlik
yokluk
varılması gereken son,,,,
bu fotoraf hadisesi ile çoktultaki birligini anla
sen o vücutta bir çokluksun
ve bu çoklugu senin aklın ve nefsin üzerindeki tasarrufun yönetiyor veya sen öyle sanıyorsun
halbuki biz Hz ademden beri gelen ruhların vücut buldugu mekanlarız
kuru fasulyeyi sevenler bi tarafa mercimegi sevenler bi tarafa ayrımış durumda ....

demekki insanlar arsındaki farklılıklar taa bizxim dedelerimizin tercihimiş
ki bu gün bizde görünüyorlar
bu farklılık Allah için degil
o zaten birde onun nefsinde yaşayan bilerin farklılıkları...
Hiç bir karar, hiç bir olay yüksek planın kontrolü dışında gelişmez. Aldığın her kararın, attığın her adımın senin görmediğin bir sebebi vardır. Elbette bu adımı atıp atmamakta iraden de serbest. Ancak hangi kararı seçersen seç, sana verilecek olan ders ne ise onu yaşarsın. Sonuç değişmez..
bakın ruh birdir
ve ruhun hakikatını bilen bu birlige rucu ederler
bilmek kunusunda aynı ruh içerisinde mertebeler vardır ama bu ikilik degildir
bilmek mile ilgilidir
ve bu ruhun kapsamadıgı yaradılmış bir şey yoktur...
bektaşilikte hakikat makamının 8 inci basamagı sır sölemektir
bu gece de bektaşi oluruz ne yapalım.

tabi bunları cami avlusuna atılan mısır gibi degil
onlar gelirler manandan sana söletirler
bu iş keyf işi degil

keşf işidir...ama senden söleneni sen keşf edeceksin...
önce keşf edip sonra söylüyorsak.

ve bunu Hakka baglamayıp ben ne güzel şeyler beceriyorum gibi bir gafletede düşmemek lazım..
efendim her akıl sahibinin bildiği gibi dalda sallanan yaprağın kendine ait bir hareketi yoktur .ona hareketi veren rüzgardır ...

hem hakkın sıfatlarında ilim var ben onu nasıl sahiplenirim ben ancak onun bildirdiği kadar bilirim...
muhyiddin arabi der ki en büyük perde ilimdir ...

öyle
hakikat kendini ilmi ile örter

bu açıklanamazya
dilimiz döndügünce anlatalım..

efal sıfat ve zat bilindikten sonra
bu makamların ifade ettigi şeyler vüvutta bulunur
vucutta
ve vücut dili bir süre ne yaptıgını bilmeden kullanılır
aslında bu vücut dili batın ve ledunidir
bu konuda bir okul ve ya kendinizi sıunayacagınız hiç bir şey yoktur

işte bu neyaptıgını bilinceye kadar gecen sürede hakikat
sizin ilmini bilip ne manalar taşıdıgını bilmediginiz bir dili size kullandırır....
bizim içinde bulundugumuz vücudumuzun gercek sahibi açısından bakıldıgında biz cinsiyetsiziz
ve göcebeyiz...
bvizim gercek hüviyetimiz bir mekanda kalıcı olabilmesi için batıni kimligimiz olan Hak esmasından Allahın Rab esmasını tevhit etmekle olur..
ve burdada kalıcılık bir vücuta gibide bilinmemeli
ama o vücudun her vücudu kapsayan bir bütünlügün simgesi olması açısından bakarsan evet bir vücutta olman demektir
siz her kesin kendine ait bir ruhumu oldugunu sanıyordunuz ?


Soru___zül celali vel ikram.
önce celal sonra ikram
dedınız
anlamı bumudur
yenı duydum
önce celal sonra ıkram demekmi
zülcelal?

efendim evet çünkü insanın zanlarından kurtulması için ölmesi gerekir .bu da hakkın celali ile olur .ama zan edildiği gibi işkence falan değil .kişi ben yapıyorum ben ediyorum zanından kurtarır celali.
bu seferde bir yapan vardır ama bu sefer yapan kendisidir ve cemali ile yine kendisini tarif eder aslında bu insanı zikri almadan önceki ve sonraki halleridir.
yani zikri olmayanda hak batın gizli .
alanda zahir .
bu ikilk çıkarmaz meydana.kişi bunun böyle olduğunu kendi nispet fiilinden ,sıfatından zatından geçince anlar.
acizane .o ölülere ölü demeyiniz diye tarif edilen zümredir .
allahım bizide o zümrelerden eyler inşallah....

___kul yaptığından sorumlumudur?


senden fail oldugu hal diger bir kişinin hoşona gitmeyebilir
ve Allahın fail oldugu bu haller çatışır
bu muhammedi edeple yaşamayı gerektirir
demeki Allah yaptıklaqrından sorumlu degildir
çünki senin iradenin neticesinde faildir

diceksinki iradede ona aittir
ama senin ceddinin sendeki kader cizgisi üzeredir sendeki irade ve bu iradeyi senden işletendir Allah
yani evveldeki sülbünden(dedelerinden) geldiklerinin üzerine sen irade ediyorsun..

___nasıl.?


eger senin kaderinde bir degişiklik olamsı gerekirse
Tanrı sana vahyeder
bu vahi gelmeden her kişi ceddinin kaderi üzeredir

yani doğar yaşar ölür vahiy gelmezse.
gelirse ölür doğar yaşar.


__vahiy gelmediği takdirde kişinin iradesi dedelerinin iradesi ile aynı-benzer doğrultuda mı ilerler?

evet
yani yukarıda yazıldığı gibi şayet vahy gelmediyse doğar yaşar ölür

Sen kendini hatalı ve yanlış hallerin dolayısı ile Allahtan gayrı kılabilirsin ama Allah senin her şeyine ragmen yinede sendir,bu öyle bir şeydirki O senin hatalı ve yanlış algılayışını yine senden açıga çıkardıgından sorumlulugu yoktur.

___yani bilmeyenden batın bilenden zahirmidir?

yok
bilendende bilmeyendende zahirdir...

bunun böyle olduğunu kim biliyor.?
bilen kendinden işleyişinden haberdardır..


___peki çıkıp bir avama desek ki bu işleri kim yapıyor ne der.?
i
şte sır burda yapan yaptıgını onun yaptıgı sayacak kadar idrak sahibi olmalıdır
onun için iki allah olamaz.bir kul bir allah olacak ki muhabbet olsun.

kulluk Hak makamından çalışır
Allahın fail oldugu alansa Hazrettir
burada tam bir kulsundur..
yapan yaptığını onun yaptığı sayacak kadar.
ama burada kimi firavun olur kimi musa ...

wsen kendi yaptıklarını onun yaptıgını kabül edemiyorsan hazret makamının hakkını vermiyorsun demektir
ne olursan ol ondan gayrı degilsinidir ama zaten bu makamda boş kişilere verilmez...

aslında buyurduğunuz gibi orada kişiye ayit bir şey yok
bu makamı efendide veremez
yani kendini yok etmek lazım
yaptıkların derken kötü bile olsadamı? ne demek bu yaptıkların
salikin kendi keşfi ile bu makamlara ulaşılır
evet kötüde olsa Allah yapıyor ama senin iradenle oldugundan onun sorumlulugu yok....

____fakat o çok adaletli bu biraz adialetsiz olmuyormu?

sen yaptırıyorsun anlamadınmı
senin haline uygun davranışları o açıga çıkarıyor
hani firavun sabaha kadar dua edip yalvarmış musa ile iddaya tutuştuklarında
biliyormusunuz hikayeyi
işte sabah oldugunda firavun söyle bakalım demimş musada nil tersine aksın
musa demimş nil tersine ak
yok nil dogru akmış
bi daha bidaha
nil dogru akıyormuş
musa gidip Rabbine danışmış
neden nili tersine akıtmadın ya Rab demiş
Rabbide ona
ya musa sen sbaha kadar uyudun firavun kendini sakallarından tavana asarak bana yalvardı
bende onun duasını kabül ettim
bu ne demektir şimdi
çalışacaz
yok ben nasılsa dogruyum demek yetmiyor
tersi bir hal üzere olanın duası kabül olabiliyor
aynı şey istbulun fethindede yaşanmıştır.
övüyorlar duarları yıkıyorlar
sabah saldırıp fet edicekler
bakıyorlar duarlar tekrar örülmüş
fatif bir ülamadan heyet göndermiş
duvarların arkasına casus yan
ulamalar duvarların arkasına geldiklerinde
bir bakmışlar hiristiyan bir papaz dua ediyor
Allahım gavurcuklarına bir şey olmasın deyip sırtını duvara ytaslamış
ha bire dua ediyor ve sabahlıyor orda
allahta o papazın duası hürmetine duvarları yıktırmıyor

bu bize dogru gittiginmiz yolda kararlı olmamız ve gaflete düşmeyerek hep çalışmamızı anlatıyor
...

____kuran da insan ın halifeliğinden bahs ederken neden yeryüzü sınırlaması var
alem değil alemler değil yweryüzü?


çünki halifelik yapabilmesi için nefsin alt versiyonunda olması lazım
buda yeryüzü diye ifade edilir
gökyüzü deseydi cem makamı girerdiki burada kulda sorumluluk yoktur
yeryüzü deyince hazret makamını işaret eder
burasıda sorumluluyk makamıdır
halifelik ise sorumluluk ister..


___bu vahdedi vucud ile vahdedi şuhud arasında ne kadar fark var
ikisi aynı anda yaşanamazmı?

birisi varlıgın O oldugunu digeri varlıgın onun gölgesi oldugunu savunur
ikisininde dogru yanları var..ama son tahlile gelindiginde
varlık her boyutu ile O olur
gayrılık kalkar
burası ispat kabül eden bir yer degildir
tamamen o zevkte olanlar bilir....


____OLAYLARMI BİZE YÖN VERİYOR
YOKSA BİZ Mİ OLAYLARI YÖNLENDİRİYORUZ ?

efal meratiplerini anlayıp uygulamadan önce olaylar bize yön verir sonra biz yönlendiririz..


-----------------BÖLÜM2----------------------------------------------------

Resulullah Hz Aliye hitaben şöyle diemiş "Ey Ebu Bekir, bu gördüğün Ali, benim gökte ve yeryüzünde vezirimdir, senden razı olduğu halde Allah’a kavuşmak istiyorsan Ali'nin senden razı olmasına bak, zira Ali'nin rızası Allah’ın rızasıdır, Ali'nin gazabı da Allah’ın gazabıdır"

peki Aliyi görebiliyormusun şimdi
demekki ali bir misyondur
ve o misyonu taşıyandır ali
muhammedte öyle
Ali rahman isminin masharıdır...

___muhammediye olmak için önce alileşmekmi gerekiyor?

bu ilmi bilebilmek için efali bilmek gerekir
yani Allahın senden fail oldugu hali
ve bu b
iliş
ile tasarruf etmek lazım....



____neden cinlerle insanlara gelmiştir kuran?

tabi burada insanı iki ayagı üzerinde yürüyen kişiler olarak algılıuyarak sordugu bizce malum

haluki insan vasıflarla bürünmüş tabi insani vasıflarla bürünmüş
ve kendindeki batıni hakikatın sırrına erdikten sonra insanlıgına kavuşmuş bir kişiliktir
bunun dışında kalanların hepsi melektir
Allah cinleri bu vasıflarla donanmış insanlardan ayırmasındaki mesele ise
bu vasıflar olmadıgı haldenefslerinin emrine hiç muhalefetsiz uyan kişilerinbatıni halleri cinliktir
onlar bunu bilmezler

yani kendilerinin akıllarını nefsleri üzere yönlendirerek Haktan bir şey katmamalarıdır halleri
bunların batınları nederece meleksede büründükleri halleri üzere cinliktirde
birde müslümasn cinler vardır haaaa
bunları ayrıca degerlendirmek gerekir.....

Vücudumuz Allahın binasıdır..

Bülbül ne gezersin har pazarında
Burada sana göre gül mü kaldı ki
Nice âşık yandı nar pazarında
Bu yangın yerinde kül mü kaldı ki

Dillerde efsane Keremle Aslı
Çeşmeler var idi kurnalı taslı
Pınarlar kurumuş, çeşmeler yaslı
Irmağa akacak sel mi kaldı ki

Mesafeler koydu araya gurbet
Sevgi sınırına çekildi bir set
Aradan kalkalı mihri muhabbet
Hoş sohbet eyleyen dil mi kaldı ki

27 Temmuz 2012 Cuma


Çilekli Dilimler Tarifi

Malzemeler

10 çorba kaşığı kekun
Yarım çay kaşığı kabartma tozu
5 çorba kaşığı kakao
1 çorba kaşığı çilek püresi
125 gram tereyağı
8 çorba kaşığı tozşeker
2 adet yumurta
75 gram rendelenmiş
bitter çikolata
4 çorba kaşığı çilek suyu

Üzeri için:

Bir buçuk su bardağı krema
3 çorba kaşığı pudraşekeri
300 gram dilimlenmiş çilek

Çilekli Dilimler Yapılışı

KEKUN, kabartma tozu ve kakaoyu birlikte eleyin. Çilek püresi, tereyağı, tozşeker ve yumurta ekleyin. Krema kıvamı alana kadar çırpın. Rendelenmiş çikolatayı ilave edin. Yağlanmış 15x30 cm'lik dikdörtgen kek kalıbına dökün. Önceden ısıtılmış 180 derece fırında 20-25 dakika pişirin. Fırından alıp soğumaya bırakın. Soğuyunca servis tabağına alıp, çilek suyu ile ıslatın. Kremayı pudraşekeri ile çırpıp kekin üzerine sürün. Çileklerle süsleyip, dilimleyerek servis yapın.

Dondurucuda saklarken...
Çileklerin saplarını temizleyip, buzlu suda iyice yıkayın. Kağıt havlu ile birkaç kez kurulayın. Havası alınmış kap (vakumlu) içinde dondurucuya yerleştirin. Çileklerinizi bu şekilde bir yıl saklayabilirsiniz

Künefe Tarifi

Malzemeler

300 gram kadayıf
100 gram tuzsuz dil peyniri
100 gram tereyağı
Yarım kahve fincanı
üzüm pekmezi
1 su bardağı çekilmiş antepfıstığı

2 su bardağı tozşeker
2 su bardağı su
Yarım limonun suyu
4 adet künefe tabağı

Künefe Yapılışı

ŞERBET için suyu küçük bir tencereye koyarak içine şekeri koyun. Kısık ateşte 30 dakika kaynatın. Limon suyunu ilave edin. Soğumaya bırakın. Ayrı bir yerde tereyağı ile yarım kahve fincanı üzüm pekmezini bulamaç yapıp, tabakların alt ve kenarlarına gelecek şekilde sürün. Kadayıfı elinizle ayırarak, yarısını künefe tabaklarının yarısını dolduracak şekilde didikleyerek yerleştirin. Üzerine tuzsuz peyniri, tepsinin ortasına gelecek şekilde koyun. Tekrar kadayıf ile kapatıp, bir kapla üzerlerine bastırarak sıkıştırın. Çok kısık ateşte künefeleri kızartın. Daha sonra ters çevirip, diğer taraflarını kızartın. Künefeler sıcakken, üzerlerine soğuk şerbeti gezdirip, antepfıstığıyla servis yapın.

24 Temmuz 2012 Salı


Komisyondan sızan yeni anayasanın din ve vicdan hürriyetinin 24. maddesine çaktırmadan eklenen kısım . Şaka gibi !

Fincanda Güllaç Tarifi

Malzemeler

2 adet güllaç yaprağı
Yarım litre süt
1 su bardağından 2 parmak eksik tozşeker
1 su bardağı dövülmüş ceviz

Üzeri için:
Toz antepfıstığı
Kiraz şekerlemesi

Fincanda Güllaç Yapılışı

SÜTÜ bir tencereye alıp ocağa oturtun. Kaynayınca içine tozşeker katın ve karıştırarak erimesini sağlayın. Daha sonra ılınmaya bırakın. Güllaç yapraklarından birini düz bir zemine serin ve üzerine süt serpin. Hafif yumuşaması için bez örtünün üzerine alın. Diğer güllacı da aynı şekilde hazırlayın. Hafif yumuşayan güllaç yapraklarını dörde bölüp, toplam 8 parça elde edin. Her parçayı geniş ağızlı Türk kahvesi fincanlarının canlarının içine yerleştirin. Ortalarına cevizi paylaştırın ve fincanın dışına taşan kısımları üzerine kapatın. Fincanları ters çevirip, servis tabağına çıkarın. Kalan sütü tekrar ılıtıp, üzerlerine gezdirin. Sütünü çektikten sonra toz antepfıstığı ve kiraz şekerlemesi ile süsleyip, servis yapın.

AFYONU PATLAMAK DEYİMİNİN KAYNAĞI

Eski tiryakiler, ramazanda afyonu macun haline getirir ve mercimek büyüklüğünde toplar yapıp her sahurda iki üç tane yutarlarmış. Ancak her bir macunu sırasıyla bir, iki, üç kat kâğıtlara sarmayı da ihmal etmezlermiş. Böylece kâğıt, mide öz suyunda eriyince macun midede dağılır ve birkaç saatliğine keyif devam edermiş.

Tabiî iki kat kâğıda sarılan macun, birkaç saat sonra, üç kat kâğıda sarılı macun da onu takiben kana karışınca tiryaki iftara kadar rahat etmiş oluverir. Ancak bu planın yolunda gitmediği, afyonun kâğıdının zor parelendiği yahut kana karışması geciktiği durumlarda tiryaki krizlere girer ve dış dünyadan âdeta kopar. Afyonu patlayıp kana karışasıya kadar farklı tepkiler verir. Konuşulan veya yapılan şeye uygun karşılık verilmeyen, anlama ve algılamada geciken durumlarda "Daha afyonu patlamadı galiba!" gibi cümleler söylenmesi bundandır.

(İskender Pala - İki Dirhem bir çekirdek kitabından)

Her gün sabahın erken saatlerinde uçuş yapan ve Kapadokya bölgesinin vazgeçilmezi olan Balon gezisi sırasında pilot tarafından çekilmiş bir karedir.

Çocuk sordu babasına;
- Baba sana üç sorum olacak, diye...
- Bir kere gidince geri gelmeyen şey nedir?
Sustu adam...
- Hiç konuşmadan kendimi ifade etmek istesem ne yapmam gerekir?
Düşündü adam...
- Son olarak da hayatta nasıl mutlu olurum? Bana söyler misin baba? dedi.
Güldü baba ve
- Cevabım ''YAŞ'' tır oğlum, dedi.
- Pusulan yaş olsun senin...
- İlk sorunun cevabı dünyaları versen yaş'ını geri alamazsın.
- İkinci sorunda da bazen hiç konuşmana gerek kalmaz.
Bir damla göz'yaş'ın en güçlü cümleleri bile kurşuna dizer.
Son sorunun cevabı da hayatta mutlu olmak istiyorsan sen sen ol, hiçbir zaman 'yaş' tahtaya basma . . .

23 Temmuz 2012 Pazartesi


Çilekli Milföy Tart Tarifi

Malzemeler

4 adet milföy hamuru
Dilediğiniz miktarda çilek

Krema için: 2 su bardağı süt
Yarım su bardağı tozşeker
1/3 su bardağı un
1 adet yumurtanın sarısı

Çilekli Milföy Tart Yapılışı

Sütü bir tencereye aktarın. Kaynamaya başladığında un ve tozşekeri azar azar ekleyin. Topaklanmaması için sürekli karıştırın. Çırpılmış yumurta sarısını ekleyin ve sürekli çırpmaya devam edin. Kısık ateşte 5-6 dakika pişirin. Tencereyi ateşin üzerinden indirerek, soğumaya bırakın. Milföy hamurlarını unlu bir zemine alıp kenarlarını birleştirerek büyük bir kare elde edin. Daha sonra merdane ile inceltin. Önceden ısıtılmış 175 derece fırında hamur kızarana dek pişirin. Hamurun kabaran kısımlarını bıçakla kesin. Ilınmış milföyün üzerine soğuk kremayı yayın. Üzerini çileklerle süsleyerek, servis yapın.

Ispanaklı Köfte Tarifi

Malzemeler

1 kg ıspanak
750 gram köftelik kıyma
3 çorba kaşığı galeta unu
1 adet yumurta
1 çay kaşığı tozşeker
Tuz, karabiber
4 dal taze soğan
1 adet soğan
Kızartmak için:
4 çorba kaşığı galeta unu
2 adet yumurta
Bir buçuk su bardağı sıvıyağ

Ispanaklı Köfte Yapılışı

AYIKLAYIP yıkadığınız ıspanağın içine 1 çay kaşığı tuzu ekleyin. Kaynar suda 2 dakika bekletip süzerek soğuk su ile şoklayın. Suyunu iyice sıkarak ince doğrayın. Çukur bir kase içine aldığınız ıspanağı, kıymayı, galeta ununu, yumurtayı, tozşekeri, tuzu, karabiber i, ince doğradığınız taze soğan ı ve rendelediğiniz kuru soğanı iyice yoğurun. 15-20 dakika dinlendirdikten sonra dilediğiniz gibi şekil verin. Ispanak lı köfteleri kızartmak için bir tabağa galeta ununu, başka bir tabağa iyice çırptığınız yumurtaları alın. Köfteleri önce galeta ununa sonra yumurtaya bulayarak kızgın yağda kızartın.

22 Temmuz 2012 Pazar


''Sen sıcak yatağında yaşlı bir kadın olarak öleceksin Rose. Şimdi değil, burda değil. Bana söz ver. ''

- Titanic (1997)