Doğduğumuz andan ölene kadar hayatımız sürekli bir yolculuktur.
Manzara değişir, insanlar değişir,
ihtiyaçlar değişir; ama tren hep ileri gider.
Hayat bir trendir, tren istasyonu değil.
* Paulo Coelho
31 Temmuz 2012 Salı

Ey kişi sen âlem-i kübrasın. Kendine dikkatle bak. Cennet de sende Cehennem de sende, Sırat da sende Mizan da sende. Sen ceseden küçük bir varlıksın ama manâda bütün 18 bin âlem sende toplanmıştır
bir tarafı olmalıdır degilmi
ama yok öyle habecilik işte onuda görecek göz lazımdır
insanların cennette olduklarını anlamak için bir idraka sahip olmak
ve bu düzenin Allahın her iki cihanıda bu hayatımızda çalıştırdıgını anlamak lazımdır
yani dünya ve ahiret bu dünyada birlikte çalışıyor
kendisine tuhaf gelene
şunu soruyorum
Allah bu dünyada cennetide cehennemide birlikte iç içe yaşatamazmı ?
bu vücudumuz onun yüm işlevlerini çalıştırdıgı Allahın binasıdır
ben fotorafcıydım
karanlık odam vardı
ışık ile boş kagıdın üzerine
filmi ışınlardım
ve banyo yaptırınca şekillenişrdi ışınladıgım şey
düşününki siz bir boş fotoraf kagıdısınız
üzerinize hangi suret ışınlanırsa o şekilde şekilleniyorsunuz
ve hatta bu suretlerin tümü o boş fotoraf karesine ışnlanırsa siz ytüm suretler olmuyormusunuz?
veya size ışınlanan suretler sizin vücudunuzda sizinle bir olmuyormu
işte biz ölümümüzden sonra hangi surete ışınlanırsak o vücutta bir olacaz
ki bu ilmin hakikatı bu hayatta yaşayan çok nadir zatlarda bilinmaktedir...
şöylede diyebiliriz...ben allahın görmekliğiyim koklamaklığıyım duymaklığıyım...bütün fiilleri ve sıfatları benden işletiyor allah...Böylece kendini biliyor kendinden kendine....
bakın onun kendini bilmesinin onca bir anlamı yok
ama
varlıgını yaradtıgı kulun kendini bilmesi Allahın kendisini bilmesi olur...
cünki kul burada kendini bildiginin aynasıdır
yani kendine ayna olurki artık kendisi kendisi degil
kendisinin aynasıdır
işte hiçlik
yokluk
varılması gereken son,,,,
bu fotoraf hadisesi ile çoktultaki birligini anla
sen o vücutta bir çokluksun
ve bu çoklugu senin aklın ve nefsin üzerindeki tasarrufun yönetiyor veya sen öyle sanıyorsun
halbuki biz Hz ademden beri gelen ruhların vücut buldugu mekanlarız
kuru fasulyeyi sevenler bi tarafa mercimegi sevenler bi tarafa ayrımış durumda ....
demekki insanlar arsındaki farklılıklar taa bizxim dedelerimizin tercihimiş
ki bu gün bizde görünüyorlar
bu farklılık Allah için degil
o zaten birde onun nefsinde yaşayan bilerin farklılıkları...
Hiç bir karar, hiç bir olay yüksek planın kontrolü dışında gelişmez. Aldığın her kararın, attığın her adımın senin görmediğin bir sebebi vardır. Elbette bu adımı atıp atmamakta iraden de serbest. Ancak hangi kararı seçersen seç, sana verilecek olan ders ne ise onu yaşarsın. Sonuç değişmez..
bakın ruh birdir
ve ruhun hakikatını bilen bu birlige rucu ederler
bilmek kunusunda aynı ruh içerisinde mertebeler vardır ama bu ikilik degildir
bilmek mile ilgilidir
ve bu ruhun kapsamadıgı yaradılmış bir şey yoktur...
bektaşilikte hakikat makamının 8 inci basamagı sır sölemektir
bu gece de bektaşi oluruz ne yapalım.
tabi bunları cami avlusuna atılan mısır gibi degil
onlar gelirler manandan sana söletirler
bu iş keyf işi degil
keşf işidir...ama senden söleneni sen keşf edeceksin...
önce keşf edip sonra söylüyorsak.
ve bunu Hakka baglamayıp ben ne güzel şeyler beceriyorum gibi bir gafletede düşmemek lazım..
efendim her akıl sahibinin bildiği gibi dalda sallanan yaprağın kendine ait bir hareketi yoktur .ona hareketi veren rüzgardır ...
hem hakkın sıfatlarında ilim var ben onu nasıl sahiplenirim ben ancak onun bildirdiği kadar bilirim...
muhyiddin arabi der ki en büyük perde ilimdir ...
öyle
hakikat kendini ilmi ile örter
bu açıklanamazya
dilimiz döndügünce anlatalım..
efal sıfat ve zat bilindikten sonra
bu makamların ifade ettigi şeyler vüvutta bulunur
vucutta
ve vücut dili bir süre ne yaptıgını bilmeden kullanılır
aslında bu vücut dili batın ve ledunidir
bu konuda bir okul ve ya kendinizi sıunayacagınız hiç bir şey yoktur
işte bu neyaptıgını bilinceye kadar gecen sürede hakikat
sizin ilmini bilip ne manalar taşıdıgını bilmediginiz bir dili size kullandırır....
bizim içinde bulundugumuz vücudumuzun gercek sahibi açısından bakıldıgında biz cinsiyetsiziz
ve göcebeyiz...
bvizim gercek hüviyetimiz bir mekanda kalıcı olabilmesi için batıni kimligimiz olan Hak esmasından Allahın Rab esmasını tevhit etmekle olur..
ve burdada kalıcılık bir vücuta gibide bilinmemeli
ama o vücudun her vücudu kapsayan bir bütünlügün simgesi olması açısından bakarsan evet bir vücutta olman demektir
siz her kesin kendine ait bir ruhumu oldugunu sanıyordunuz ?
Soru___zül celali vel ikram.
önce celal sonra ikram
dedınız
anlamı bumudur
yenı duydum
önce celal sonra ıkram demekmi
zülcelal?
efendim evet çünkü insanın zanlarından kurtulması için ölmesi gerekir .bu da hakkın celali ile olur .ama zan edildiği gibi işkence falan değil .kişi ben yapıyorum ben ediyorum zanından kurtarır celali.
bu seferde bir yapan vardır ama bu sefer yapan kendisidir ve cemali ile yine kendisini tarif eder aslında bu insanı zikri almadan önceki ve sonraki halleridir.
yani zikri olmayanda hak batın gizli .
alanda zahir .
bu ikilk çıkarmaz meydana.kişi bunun böyle olduğunu kendi nispet fiilinden ,sıfatından zatından geçince anlar.
acizane .o ölülere ölü demeyiniz diye tarif edilen zümredir .
allahım bizide o zümrelerden eyler inşallah....
___kul yaptığından sorumlumudur?
senden fail oldugu hal diger bir kişinin hoşona gitmeyebilir
ve Allahın fail oldugu bu haller çatışır
bu muhammedi edeple yaşamayı gerektirir
demeki Allah yaptıklaqrından sorumlu degildir
çünki senin iradenin neticesinde faildir
diceksinki iradede ona aittir
ama senin ceddinin sendeki kader cizgisi üzeredir sendeki irade ve bu iradeyi senden işletendir Allah
yani evveldeki sülbünden(dedelerinden) geldiklerinin üzerine sen irade ediyorsun..
___nasıl.?
eger senin kaderinde bir degişiklik olamsı gerekirse
Tanrı sana vahyeder
bu vahi gelmeden her kişi ceddinin kaderi üzeredir
yani doğar yaşar ölür vahiy gelmezse.
gelirse ölür doğar yaşar.
__vahiy gelmediği takdirde kişinin iradesi dedelerinin iradesi ile aynı-benzer doğrultuda mı ilerler?
evet
yani yukarıda yazıldığı gibi şayet vahy gelmediyse doğar yaşar ölür
Sen kendini hatalı ve yanlış hallerin dolayısı ile Allahtan gayrı kılabilirsin ama Allah senin her şeyine ragmen yinede sendir,bu öyle bir şeydirki O senin hatalı ve yanlış algılayışını yine senden açıga çıkardıgından sorumlulugu yoktur.
___yani bilmeyenden batın bilenden zahirmidir?
yok
bilendende bilmeyendende zahirdir...
bunun böyle olduğunu kim biliyor.?
bilen kendinden işleyişinden haberdardır..
___peki çıkıp bir avama desek ki bu işleri kim yapıyor ne der.?
i
şte sır burda yapan yaptıgını onun yaptıgı sayacak kadar idrak sahibi olmalıdır
onun için iki allah olamaz.bir kul bir allah olacak ki muhabbet olsun.
kulluk Hak makamından çalışır
Allahın fail oldugu alansa Hazrettir
burada tam bir kulsundur..
yapan yaptığını onun yaptığı sayacak kadar.
ama burada kimi firavun olur kimi musa ...
wsen kendi yaptıklarını onun yaptıgını kabül edemiyorsan hazret makamının hakkını vermiyorsun demektir
ne olursan ol ondan gayrı degilsinidir ama zaten bu makamda boş kişilere verilmez...
aslında buyurduğunuz gibi orada kişiye ayit bir şey yok
bu makamı efendide veremez
yani kendini yok etmek lazım
yaptıkların derken kötü bile olsadamı? ne demek bu yaptıkların
salikin kendi keşfi ile bu makamlara ulaşılır
evet kötüde olsa Allah yapıyor ama senin iradenle oldugundan onun sorumlulugu yok....
____fakat o çok adaletli bu biraz adialetsiz olmuyormu?
sen yaptırıyorsun anlamadınmı
senin haline uygun davranışları o açıga çıkarıyor
hani firavun sabaha kadar dua edip yalvarmış musa ile iddaya tutuştuklarında
biliyormusunuz hikayeyi
işte sabah oldugunda firavun söyle bakalım demimş musada nil tersine aksın
musa demimş nil tersine ak
yok nil dogru akmış
bi daha bidaha
nil dogru akıyormuş
musa gidip Rabbine danışmış
neden nili tersine akıtmadın ya Rab demiş
Rabbide ona
ya musa sen sbaha kadar uyudun firavun kendini sakallarından tavana asarak bana yalvardı
bende onun duasını kabül ettim
bu ne demektir şimdi
çalışacaz
yok ben nasılsa dogruyum demek yetmiyor
tersi bir hal üzere olanın duası kabül olabiliyor
aynı şey istbulun fethindede yaşanmıştır.
övüyorlar duarları yıkıyorlar
sabah saldırıp fet edicekler
bakıyorlar duarlar tekrar örülmüş
fatif bir ülamadan heyet göndermiş
duvarların arkasına casus yan
ulamalar duvarların arkasına geldiklerinde
bir bakmışlar hiristiyan bir papaz dua ediyor
Allahım gavurcuklarına bir şey olmasın deyip sırtını duvara ytaslamış
ha bire dua ediyor ve sabahlıyor orda
allahta o papazın duası hürmetine duvarları yıktırmıyor
bu bize dogru gittiginmiz yolda kararlı olmamız ve gaflete düşmeyerek hep çalışmamızı anlatıyor
...
____kuran da insan ın halifeliğinden bahs ederken neden yeryüzü sınırlaması var
alem değil alemler değil yweryüzü?
çünki halifelik yapabilmesi için nefsin alt versiyonunda olması lazım
buda yeryüzü diye ifade edilir
gökyüzü deseydi cem makamı girerdiki burada kulda sorumluluk yoktur
yeryüzü deyince hazret makamını işaret eder
burasıda sorumluluyk makamıdır
halifelik ise sorumluluk ister..
___bu vahdedi vucud ile vahdedi şuhud arasında ne kadar fark var
ikisi aynı anda yaşanamazmı?
birisi varlıgın O oldugunu digeri varlıgın onun gölgesi oldugunu savunur
ikisininde dogru yanları var..ama son tahlile gelindiginde
varlık her boyutu ile O olur
gayrılık kalkar
burası ispat kabül eden bir yer degildir
tamamen o zevkte olanlar bilir....
____OLAYLARMI BİZE YÖN VERİYOR
YOKSA BİZ Mİ OLAYLARI YÖNLENDİRİYORUZ ?
efal meratiplerini anlayıp uygulamadan önce olaylar bize yön verir sonra biz yönlendiririz..
-----------------BÖLÜM2---
Resulullah Hz Aliye hitaben şöyle diemiş "Ey Ebu Bekir, bu gördüğün Ali, benim gökte ve yeryüzünde vezirimdir, senden razı olduğu halde Allah’a kavuşmak istiyorsan Ali'nin senden razı olmasına bak, zira Ali'nin rızası Allah’ın rızasıdır, Ali'nin gazabı da Allah’ın gazabıdır"
peki Aliyi görebiliyormusun şimdi
demekki ali bir misyondur
ve o misyonu taşıyandır ali
muhammedte öyle
Ali rahman isminin masharıdır...
___muhammediye olmak için önce alileşmekmi gerekiyor?
bu ilmi bilebilmek için efali bilmek gerekir
yani Allahın senden fail oldugu hali
ve bu b
iliş
ile tasarruf etmek lazım....
____neden cinlerle insanlara gelmiştir kuran?
tabi burada insanı iki ayagı üzerinde yürüyen kişiler olarak algılıuyarak sordugu bizce malum
haluki insan vasıflarla bürünmüş tabi insani vasıflarla bürünmüş
ve kendindeki batıni hakikatın sırrına erdikten sonra insanlıgına kavuşmuş bir kişiliktir
bunun dışında kalanların hepsi melektir
Allah cinleri bu vasıflarla donanmış insanlardan ayırmasındaki mesele ise
bu vasıflar olmadıgı haldenefslerinin emrine hiç muhalefetsiz uyan kişilerinbatıni halleri cinliktir
onlar bunu bilmezler
yani kendilerinin akıllarını nefsleri üzere yönlendirerek Haktan bir şey katmamalarıdır halleri
bunların batınları nederece meleksede büründükleri halleri üzere cinliktirde
birde müslümasn cinler vardır haaaa
bunları ayrıca degerlendirmek gerekir.....
Vücudumuz Allahın binasıdır..

Bülbül ne gezersin har pazarında
Burada sana göre gül mü kaldı ki
Nice âşık yandı nar pazarında
Bu yangın yerinde kül mü kaldı ki
Dillerde efsane Keremle Aslı
Çeşmeler var idi kurnalı taslı
Pınarlar kurumuş, çeşmeler yaslı
Irmağa akacak sel mi kaldı ki
Mesafeler koydu araya gurbet
Sevgi sınırına çekildi bir set
Aradan kalkalı mihri muhabbet
Hoş sohbet eyleyen dil mi kaldı ki
27 Temmuz 2012 Cuma
Çilekli Dilimler Tarifi
Malzemeler
10 çorba kaşığı kekun
Yarım çay kaşığı kabartma tozu
5 çorba kaşığı kakao
1 çorba kaşığı çilek püresi
125 gram tereyağı
8 çorba kaşığı tozşeker
2 adet yumurta
75 gram rendelenmiş
bitter çikolata
4 çorba kaşığı çilek suyu
Üzeri için:
Bir buçuk su bardağı krema
3 çorba kaşığı pudraşekeri
300 gram dilimlenmiş çilek
Çilekli Dilimler Yapılışı
KEKUN, kabartma tozu ve kakaoyu birlikte eleyin. Çilek püresi, tereyağı, tozşeker ve yumurta ekleyin. Krema kıvamı alana kadar çırpın. Rendelenmiş çikolatayı ilave edin. Yağlanmış 15x30 cm'lik dikdörtgen kek kalıbına dökün. Önceden ısıtılmış 180 derece fırında 20-25 dakika pişirin. Fırından alıp soğumaya bırakın. Soğuyunca servis tabağına alıp, çilek suyu ile ıslatın. Kremayı pudraşekeri ile çırpıp kekin üzerine sürün. Çileklerle süsleyip, dilimleyerek servis yapın.
Dondurucuda saklarken...
Çileklerin saplarını temizleyip, buzlu suda iyice yıkayın. Kağıt havlu ile birkaç kez kurulayın. Havası alınmış kap (vakumlu) içinde dondurucuya yerleştirin. Çileklerinizi bu şekilde bir yıl saklayabilirsiniz
Künefe Tarifi
Malzemeler
300 gram kadayıf
100 gram tuzsuz dil peyniri
100 gram tereyağı
Yarım kahve fincanı
üzüm pekmezi
1 su bardağı çekilmiş antepfıstığı
2 su bardağı tozşeker
2 su bardağı su
Yarım limonun suyu
4 adet künefe tabağı
Künefe Yapılışı
ŞERBET için suyu küçük bir tencereye koyarak içine şekeri koyun. Kısık ateşte 30 dakika kaynatın. Limon suyunu ilave edin. Soğumaya bırakın. Ayrı bir yerde tereyağı ile yarım kahve fincanı üzüm pekmezini bulamaç yapıp, tabakların alt ve kenarlarına gelecek şekilde sürün. Kadayıfı elinizle ayırarak, yarısını künefe tabaklarının yarısını dolduracak şekilde didikleyerek yerleştirin. Üzerine tuzsuz peyniri, tepsinin ortasına gelecek şekilde koyun. Tekrar kadayıf ile kapatıp, bir kapla üzerlerine bastırarak sıkıştırın. Çok kısık ateşte künefeleri kızartın. Daha sonra ters çevirip, diğer taraflarını kızartın. Künefeler sıcakken, üzerlerine soğuk şerbeti gezdirip, antepfıstığıyla servis yapın.
24 Temmuz 2012 Salı
Fincanda Güllaç Tarifi
Malzemeler
2 adet güllaç yaprağı
Yarım litre süt
1 su bardağından 2 parmak eksik tozşeker
1 su bardağı dövülmüş ceviz
Üzeri için:
Toz antepfıstığı
Kiraz şekerlemesi
Fincanda Güllaç Yapılışı
SÜTÜ bir tencereye alıp ocağa oturtun. Kaynayınca içine tozşeker katın ve karıştırarak erimesini sağlayın. Daha sonra ılınmaya bırakın. Güllaç yapraklarından birini düz bir zemine serin ve üzerine süt serpin. Hafif yumuşaması için bez örtünün üzerine alın. Diğer güllacı da aynı şekilde hazırlayın. Hafif yumuşayan güllaç yapraklarını dörde bölüp, toplam 8 parça elde edin. Her parçayı geniş ağızlı Türk kahvesi fincanlarının canlarının içine yerleştirin. Ortalarına cevizi paylaştırın ve fincanın dışına taşan kısımları üzerine kapatın. Fincanları ters çevirip, servis tabağına çıkarın. Kalan sütü tekrar ılıtıp, üzerlerine gezdirin. Sütünü çektikten sonra toz antepfıstığı ve kiraz şekerlemesi ile süsleyip, servis yapın.
AFYONU PATLAMAK DEYİMİNİN KAYNAĞI
Eski tiryakiler, ramazanda afyonu macun haline getirir ve mercimek büyüklüğünde toplar yapıp her sahurda iki üç tane yutarlarmış. Ancak her bir macunu sırasıyla bir, iki, üç kat kâğıtlara sarmayı da ihmal etmezlermiş. Böylece kâğıt, mide öz suyunda eriyince macun midede dağılır ve birkaç saatliğine keyif devam edermiş.
Tabiî iki kat kâğıda sarılan macun, birkaç saat sonra, üç kat kâğıda sarılı macun da onu takiben kana karışınca tiryaki iftara kadar rahat etmiş oluverir. Ancak bu planın yolunda gitmediği, afyonun kâğıdının zor parelendiği yahut kana karışması geciktiği durumlarda tiryaki krizlere girer ve dış dünyadan âdeta kopar. Afyonu patlayıp kana karışasıya kadar farklı tepkiler verir. Konuşulan veya yapılan şeye uygun karşılık verilmeyen, anlama ve algılamada geciken durumlarda "Daha afyonu patlamadı galiba!" gibi cümleler söylenmesi bundandır.
(İskender Pala - İki Dirhem bir çekirdek kitabından)
Çocuk sordu babasına;
- Baba sana üç sorum olacak, diye...
- Bir kere gidince geri gelmeyen şey nedir?
Sustu adam...
- Hiç konuşmadan kendimi ifade etmek istesem ne yapmam gerekir?
Düşündü adam...
- Son olarak da hayatta nasıl mutlu olurum? Bana söyler misin baba? dedi.
Güldü baba ve
- Cevabım ''YAŞ'' tır oğlum, dedi.
- Pusulan yaş olsun senin...
- İlk sorunun cevabı dünyaları versen yaş'ını geri alamazsın.
- İkinci sorunda da bazen hiç konuşmana gerek kalmaz.
Bir damla göz'yaş'ın en güçlü cümleleri bile kurşuna dizer.
Son sorunun cevabı da hayatta mutlu olmak istiyorsan sen sen ol, hiçbir zaman 'yaş' tahtaya basma . . .
23 Temmuz 2012 Pazartesi
Çilekli Milföy Tart Tarifi
Malzemeler
4 adet milföy hamuru
Dilediğiniz miktarda çilek
Krema için: 2 su bardağı süt
Yarım su bardağı tozşeker
1/3 su bardağı un
1 adet yumurtanın sarısı
Çilekli Milföy Tart Yapılışı
Sütü bir tencereye aktarın. Kaynamaya başladığında un ve tozşekeri azar azar ekleyin. Topaklanmaması için sürekli karıştırın. Çırpılmış yumurta sarısını ekleyin ve sürekli çırpmaya devam edin. Kısık ateşte 5-6 dakika pişirin. Tencereyi ateşin üzerinden indirerek, soğumaya bırakın. Milföy hamurlarını unlu bir zemine alıp kenarlarını birleştirerek büyük bir kare elde edin. Daha sonra merdane ile inceltin. Önceden ısıtılmış 175 derece fırında hamur kızarana dek pişirin. Hamurun kabaran kısımlarını bıçakla kesin. Ilınmış milföyün üzerine soğuk kremayı yayın. Üzerini çileklerle süsleyerek, servis yapın.
Ispanaklı Köfte Tarifi
Malzemeler
1 kg ıspanak
750 gram köftelik kıyma
3 çorba kaşığı galeta unu
1 adet yumurta
1 çay kaşığı tozşeker
Tuz, karabiber
4 dal taze soğan
1 adet soğan
Kızartmak için:
4 çorba kaşığı galeta unu
2 adet yumurta
Bir buçuk su bardağı sıvıyağ
Ispanaklı Köfte Yapılışı
AYIKLAYIP yıkadığınız ıspanağın içine 1 çay kaşığı tuzu ekleyin. Kaynar suda 2 dakika bekletip süzerek soğuk su ile şoklayın. Suyunu iyice sıkarak ince doğrayın. Çukur bir kase içine aldığınız ıspanağı, kıymayı, galeta ununu, yumurtayı, tozşekeri, tuzu, karabiber i, ince doğradığınız taze soğan ı ve rendelediğiniz kuru soğanı iyice yoğurun. 15-20 dakika dinlendirdikten sonra dilediğiniz gibi şekil verin. Ispanak lı köfteleri kızartmak için bir tabağa galeta ununu, başka bir tabağa iyice çırptığınız yumurtaları alın. Köfteleri önce galeta ununa sonra yumurtaya bulayarak kızgın yağda kızartın.
22 Temmuz 2012 Pazar
21 Temmuz 2012 Cumartesi
Mimar Sinan'dan 400 Yıl Sonrasına Mektup
Mimar Sinan'ın eseri olan Şehzadebaşı Cami'nin 1990'l yıllarda devam eden restorasyonunu yapan firma yetkililerinden bir inşaat mühendisi, restorasyon sırasında yaşadıkları bir olayı şöyle anlatıyor:
Bir Mimar Sinan eseri olan Şehzadebaşı Cami´nin 1990´li yıllarda devam eden restorasyonunu yapan firma yetkililerinden bir inşaat mühendisi, caminin restorasyonu sırasında yaşadıklarını anlatıyor. "Cami"bahçesini çevreleyen havale duvarında bulunan kapıların üzerindeki kemerleri oluşturan taşlarda yer yer çürümeler vardı. Restorasyon programında bu kemerlerin yenilenmesi de yer alıyordu. Biz inşaat fakültesinde teorik olarak kemerlerin nasıl inşaat edildiğini öğrenmiştik fakat taş kemer inşaası ile ilgili pratiğimiz yoktu. Kemerleri nasıl restore edeceğimiz konusunda ustalarla toplantı yaptık. Sonuç olarak kemeri alttan yalayan bir tahta kalıp çakacaktık. Daha sonra kemeri yavaş yavaş söküp yapım teknikleri ile ilgili notlar alacaktık ve yeniden yaparken bu notlardan faydalanacaktık. Kalıbı yaptık. Sökmeye kemerin kilit taşından başladık. Taşı yerinden çıkardığımızda hayretle iki taşın birleşme noktasında olan silindirik bir boşluğa yerleştirilmiş bir cam şişeye rastladık.
ŞİŞEDEN ÇIKAN MEKTUP
Şişenin içinde dürülmüş beyaz bir kâğıt vardı. Şişeyi açıp kâğıda baktık. Osmanlıca bir şeyler yazıyordu. Hemen bir uzman bulup okuttuk. Bu bir mektup idi ve Mimar Sinan tarafından yazılmıştı. Şunları söylüyordu:
"Bu kemeri oluşturan taşların ömrü yaklaşık 400 senedir. Bu müddet zarfında bu taşlar çürümüş olacağından siz bu kemeri yenilemek isteyeceksiniz. Büyük bir ihtimalle yapı teknikleri de değişeceğinden bu kemeri nasıl yeniden inşaa edeceğinizi bilemeyeceksiniz. İşte bu mektubu ben size, bu kemeri nasıl inşa edeceğinizi anlatmak için yazıyorum." Koca Sinan mektubunda böyle başladıktan sonra o kemeri inşa ettikleri taşlarıAnadolu´nun neresinden getirttiklerini söyleyerek izahlarına devam ediyor ve ayrıntılı bir biçimde kemerin inşasını anlatıyordu.
Bu mektup bir inşanın, yaptığı işin kalıcı olması için gösterebileceği çabanın insanüstü bir örneğidir. Bu mektubun ihtişamı, modern çağın insanlarının bile zorlanacağı taşın ömrünü bilmesi, yapı tekniğinin değişeceğini bilmesi, 400 sene dayanacak kâğıt ve mürekkep kullanması gibi yüksek bilgi seviyesinden gelmektedir. Şüphesiz bu yüksek bilgiler de o koca mimarin erişilmez özelliklerindendir. Ancak erişilmesi gerçekten zor olan bu bilgilerden çok daha muhteşem olan 400 sene sonraya çözüm üreten sorumluluk duygusudur.

Bu hikayeyi 7'den 70'e herkes okumalı ve ibret almalı.
Sakın uzun diye okumamazlık edip kaybeden olmayın !
İnanın bize; vaktinizi ayırdığınıza pişman olmayacaksınız...
"Toplantıya gideceğim. Baktım geç kalma ihtimalim var, bindim bir taksiye, muhabbetçi bir arkadaş. O anlatıyor ben dinliyorum. Tam işyerinin önüne geldik. Ankara'da Bakanlıklar. Diyelim ki, taksi parası 9.75 TL tuttu, ben 10 TL uzattım. Hani hepimizin yaşadığı sahne vardır ya! taksici üstünü arıyormuş gibi yapar, siz de para üstünü alabilmek için bir ayak dışarda, inmemek için debelenirsiniz. Tam o sahne olacak. Şoför, para üstü varmı diye aranmaya başladı.
"Üstü kalsın kardeşim" dedim.
Döndü bana doğru
"Vaktin varmı ağabey?" dedi.
"Evet" dedim (tek ayağım hala dışarda)
Dörtlülere bastı,trafik dört şerit akıyor, indi araçtan. Önde bir büfe var. Gitti oraya, bir şeyler konuşup geldi. Bana 25 Krş uzattı. Belli ki para bozdurmuş.
"Birader" dedim, "9.75 değil, 10.50 yazssa istermiydin 50 krş.benden?"
-Ne alacağım ağabey 50 krş.u
-Peki niye gittin 25 krş.için o kadar uğraştın, üstü kalsın demiştim.
Döndü bana, attı kolunu arkaya :
-Vaktin varmı ağabey
-Var
-Çek kapıyı o zaman
Muhabbetçi bir taksici ile karşı karşıyayız.
5 dk.konuştuk. İngiltere'de profösüründen, bilmem kiminden eğitimler aldım. O taksicinin 5 dk.da öğrettiklerini, ingiliz hocalar haftalarca verdikleri derslerde öğretemediler.
Ağabey biz Keçiören'de 5 kardeşiz. Babam rençberdi benim, günlük yevmiyeye giderdi; artık inşaat falan bulursa çalışır gelir, o gün iş bulamamışsa, biz eve gelişinden, yüzünden anlardık. Durumumuz hiç iyi olmadı. Akşam yer sofrasında yemek yerdik. Yemek bitince babam bize "Durun kalkmayın" derdi. Önce dua ederdik sonra babam bize sofrada konuşma yapardı.
"Aha" dedim, "Bizim meslek", seminerci.
- Ne anlatırdı baban
- Hayattta nasıl başarılı olunur?
O gün inşaata çağırmazlarsa eve para getiremiyor, sonra çocuklara hayatta başarı teknikleri anlatıyor.
-Babam işe gidince büyük ağabeyimiz onu taklit ederdi, delik bir çorapla pantalonun ceplerini çıkarır, dört kardeşi karşısına alıp "Dürüst olun, evinize haram lokma sokmayın" diye anlatırken, biz de gülerdik. Annem kızardı, "Babanızla alay etmeyin. O, hem dürüst hem de çalışkandır" derdi. Yan evde iki kardeş var, onların babası zengin. Babaları birahane işletiyor, ama adamda her numara vardı, kumar falan oynatırdı. Bizim yeni hiç bir şeyimiz olmadı, hep o ikisinin eskilerini kullandık. O amca mahalleden geçerken biz 5 kardeş ayağa kalkardık çünkü bize bahşiş verirdi.Babam eve gelince ayağa kalkmazdık. Çünkü hediye, para falan hak getire. Ağabey biz babamı kaybettik. Altı ay içinde yandaki baba da öldü, yandaki baba iki çocuğa 5 katlı bir apartıman, işleyen birahane, dövizler ve araziler bıraktı. Bizim baba ne bıraktı biliyor musunuz?
-Ne bıraktı?
-Bakkal veresiyesi ve konuşmalarını bıraktı : "Evladım işinizi dürüst yapın, hakkınız olmayan parayı almayın..."falan filan. Ağabey aradan 15 yıl geçti, diğer 2 kardeş cezaevindeler, ne ev kaldı ne birahane. Ailesi dağıldı.
Biz 5 kardeş, beşimizin Keçiören de taksi durağında birer taksisi var hepimizin birer ailesi, çoluk çocuğu, hepimizin birer dairesi var. Geçenlerde büyük ağabeyimiz bizi topladı ve dedi ki :
"Asıl mirası bizim baba bırakmış."
Hepimiz ağladık. 5 kardeş taksiciliğe başladığımızdan beri,taksimetrenin yazmadığı 10 krş.u evimize sokmadık. Her şeyimiz var Allah'a şükür.
Çok duygulandım, veda ettim, tam ineceğim:
-Dur ağabey,asıl bomba şimdi.
-Nedir bomban?
-Nerede oturuyoruz biliyormusun? O iki kardeşin oturduğu 5 katlı apartmanı biz aldık. 5 kardeş orada oturuyoruz.
Evladınıza ne araba bırakırsınız, ne ev, ne de başka bir miras. Evlada sadece değer kavramları bırakırsınız. Bakın iki baba da evlatlarına değer kavramları bırakmışlar.
Çok güzel bir hikaye ( Sevginin sözü )
Kadın her sabah olduğu gibi o günde beyaz
değneği ve el yordamı ile otobüse binmişti. Şoför: Soldan üçüncü sıra boş hanımefendi, dedi.Kadın 32 yaşında güzel bir bayandı ve eşi oldukça yakışıklı bir deniz subayı idi. Bundan bir kaç ay önce yanlış bir teşhis sonucu gerçekleştirilen ameliyatla gözlerini kaybetmişti genç kadın ve asla göremeyecekti. Kocası ameliyattan sonra acı gerçeği öğrenince yıkılmış ve kendi kendine bir söz vermişti.Asla karısını yalnız bırakmayacak, ona sonuna kadar destek olacak, kendi ayakları üzerinde durana kadar cesaret verecekti. Günler geçiyordu. Kadın her geçen gün kendini daha kötü hissediyor, çok sevdiği kocasına yük olduğunu düşünüyordu.Eşinin bu içine kapanık, karamsar hali kocayı çok üzüyordu.Bir an önce bir şeyler yapması gerekiyordu, karısı günden güne kendi içine kapanık dünyasında kayboluyordu.Bütün gün düşündü koca, nasıl yardım edebilirim güzeller güzeli eşime diye.Birden aklına eşinin eski işi geldi.Geri dönmesini isteyecekti.Ama bunu ona nasıl söyleyecekti, çünkü artık çok kırılgan ve neşesizdi. Bütün cesaretini toplayarak akşam karısına konuyu açtı.Karısı dehşetle gözlerini açtı:Ben bunu nasıl yaparım ben körüm, diye bağırdı. Kocası ona destek olacağını, her sabah kendisinin işe bırakacağını ve akşamları da iş çıkışında alacağını ve ona çok güvendiğini söyledi.Çünkü eşini tanıyordu ve bunu başarabileceğini biliyordu.Kadın büyük bir umutsuzlukla kabul etti çünkü eşini çok seviyordu ve onu kırmak istemiyordu. Her sabah eşini işine bırakıyor ve akşamları da alıyordu fedakar koca.Günler böyle ilerledi, karısı eskisinden biraz daha iyiydi.Fakat kocası daha fazlasını istiyordu, kendisine söz vermişti sonuna kadar gidecekti.Aksam karısına: Artık işe kendin gidip gelmelisin, dedi.Kadın şaşırmıştı.Bunu asla yapamayacağını söyledi.Kocası ısrar edince onu yine kıramadı ve bütün cesaretini topladı. Bunu kendisi de istiyordu ama o kadar güveni yoktu. Sabahları kadın artık otobüs durağına kendisi gidiyor, otobüsüne biniyor ve otobüsten inerek işine gidebiliyordu.Günler günleri kovaladı, hiçbir problem yoktu.Yine bir gün otobüse binerken, şoför:Sizi kıskanıyorum, hanımefendi dedi.Kadın kendisine söylenip söylenmediğini anlayamadan, neden diye sordu. Şoför:Çünkü her sabah sizin arkanızdan bir deniz subayı genç adam otobüse biniyor ve bütün yol boyunca sevgi ile size bakıyor, otobüsten indikten sonra yeşil ışıkta yolun karşısına geçmenizi bekliyor siz binaya girdikten sonra arkanızdan öpücük yollayıp size her gün sevgiyle el sallıyor, dedi...
Kadın her sabah olduğu gibi o günde beyaz
değneği ve el yordamı ile otobüse binmişti. Şoför: Soldan üçüncü sıra boş hanımefendi, dedi.Kadın 32 yaşında güzel bir bayandı ve eşi oldukça yakışıklı bir deniz subayı idi. Bundan bir kaç ay önce yanlış bir teşhis sonucu gerçekleştirilen ameliyatla gözlerini kaybetmişti genç kadın ve asla göremeyecekti. Kocası ameliyattan sonra acı gerçeği öğrenince yıkılmış ve kendi kendine bir söz vermişti.Asla karısını yalnız bırakmayacak, ona sonuna kadar destek olacak, kendi ayakları üzerinde durana kadar cesaret verecekti. Günler geçiyordu. Kadın her geçen gün kendini daha kötü hissediyor, çok sevdiği kocasına yük olduğunu düşünüyordu.Eşinin bu içine kapanık, karamsar hali kocayı çok üzüyordu.Bir an önce bir şeyler yapması gerekiyordu, karısı günden güne kendi içine kapanık dünyasında kayboluyordu.Bütün gün düşündü koca, nasıl yardım edebilirim güzeller güzeli eşime diye.Birden aklına eşinin eski işi geldi.Geri dönmesini isteyecekti.Ama bunu ona nasıl söyleyecekti, çünkü artık çok kırılgan ve neşesizdi. Bütün cesaretini toplayarak akşam karısına konuyu açtı.Karısı dehşetle gözlerini açtı:Ben bunu nasıl yaparım ben körüm, diye bağırdı. Kocası ona destek olacağını, her sabah kendisinin işe bırakacağını ve akşamları da iş çıkışında alacağını ve ona çok güvendiğini söyledi.Çünkü eşini tanıyordu ve bunu başarabileceğini biliyordu.Kadın büyük bir umutsuzlukla kabul etti çünkü eşini çok seviyordu ve onu kırmak istemiyordu. Her sabah eşini işine bırakıyor ve akşamları da alıyordu fedakar koca.Günler böyle ilerledi, karısı eskisinden biraz daha iyiydi.Fakat kocası daha fazlasını istiyordu, kendisine söz vermişti sonuna kadar gidecekti.Aksam karısına: Artık işe kendin gidip gelmelisin, dedi.Kadın şaşırmıştı.Bunu asla yapamayacağını söyledi.Kocası ısrar edince onu yine kıramadı ve bütün cesaretini topladı. Bunu kendisi de istiyordu ama o kadar güveni yoktu. Sabahları kadın artık otobüs durağına kendisi gidiyor, otobüsüne biniyor ve otobüsten inerek işine gidebiliyordu.Günler günleri kovaladı, hiçbir problem yoktu.Yine bir gün otobüse binerken, şoför:Sizi kıskanıyorum, hanımefendi dedi.Kadın kendisine söylenip söylenmediğini anlayamadan, neden diye sordu. Şoför:Çünkü her sabah sizin arkanızdan bir deniz subayı genç adam otobüse biniyor ve bütün yol boyunca sevgi ile size bakıyor, otobüsten indikten sonra yeşil ışıkta yolun karşısına geçmenizi bekliyor siz binaya girdikten sonra arkanızdan öpücük yollayıp size her gün sevgiyle el sallıyor, dedi...

20 Temmuz 2012 Cuma
Dünyanın en ünlü kalp doktoru ; Michael De Bakey' ın arabası bozulmuş, arabasını tamire götürmüş. Tamirci arabasının kaputunu açmış ve dr.Michael De Bakey' e dönerek ;
Size birşey soracağım neredeyse ben ve siz aynı işleri yapıyoruz. Mesela ben şimdi itina ile kaputu açacağım bir bakışta problemin nerede olduğunu anlayacağım,kapakçıkları temizleyeceğim, gerekirse kabloları, motor yağını değiştireceğim, hatta çok gerekli ise motoru çıkarıp yerine yenisini takacağım !
Söylesenize nasıl oluyorda siz milyon dolarlar kazanıyorsunuz ama ben meteliğe kurşun atıyorum..?
Bunun üzerine dr. De Bakey tamircinin kulağına eğilmiş ve şöyle demiş ;
Bunların hepsini motor çalışıyorken yapmayı denesene..!
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)