10 Ocak 2013 Perşembe



İnsan


"Yürüyen toprak" demişti bir hocamız. Doğru; tohumu ekiyorsun, besliyorsun, güneşi gösteriyorsun, yağmurla yıkıyorsun, sonra sana mucizevi şeyler veriyor toprak. Bolluğu, bereketi görüyorsun. Bakmayınca, erozyonla yok oluyor, ufalanıyor rüzgarda, dağılıp gidiyor, kuraklığı görüyorsun. Çaresiz bırakıyor, muhtaç oluyorsun.

İnsan da böyle; beslenince büyüyor, gelişiyor. Güneşle besleniyor, suyla yıkanıp paklanıyor. Bilgi ekiyorsun, icat ediyor, yardım ediyor. Bakmazsan solup gidiyor, çürüyor. Boş bırakırsan, yabani ot gibi söz büyütüyor, zarar veriyor. Cahil kalıyor, dünyanın rengine kanıyor. Rüzgar nereye götürürse, oraya sürükleniyor, yok olup gidiyor.

İnsan toprak gibi, hakiki. Büyüyüp beslenirse, bırakacakları baki.


14 Kasım 2012 Çarşamba


Kulak verin sözlerime iyice,
Herkes öldürebilir sevdiğini
Kimi bir bakışıyla yapar bunu,
Kimi dalkavukça sözlerle,
Korkaklar öpücük ile öldürür,
Yürekliler kılıç darbeleriyle!

Kimi gençken öldürür sevdiğini
Kimileri yaşlı iken öldürür;
Şehvetli ellerle öldürür kimi
Kimi altından ellerle öldürür;
Merhametli kişi bıçak kullanır
Çünkü bıçakla ölen çabuk soğur.

Kimi aşk kısadır, kimi uzundur,
Kimi satar kimi de satın alır;
Kimi gözyaşı döker öldürürken,
Kimi kılı kıpırdamadan öldürür;
Herkes öldürebilir sevdiğini
Ama herkes öldürdü diye ölmez!!!

Oscar Wilde

Mallarımız arttı, keyfimiz azaldı.
Daha büyük evlerde kalıyoruz, daha küçük ailelerde yaşıyoruz.
Konforumuz arttı, zamanımız daraldı.
Diplomamız bol, sağduyumuz az.
Uzmanlıklar arttı, sıkıntılar çoğaldı.
İlaçlar peynir ekmek gibi, hastalıklar arttı.
Sorumsuzca para harcıyoruz, az gülüyoruz.
Trafikte çok hızlıyız, çabuk parlıyoruz.
Akşam geç yatıyor, sabah yorgun uyanıyoruz.
Az kitap okuyor, çok televizyon izliyoruz,
çok konuşuyoruz, az gönül veriyoruz
ve çok fazla yalan söylüyoruz.
Varlığımız artırdık, değerlerimizi yitirdik.
Para kazanmayı öğrendik, yuva kurmayı beceremedik.
Hayata yıllar ekledik, yıllara hayat katamadık.
Aya kadar gidip dönmeyi biliyoruz,
komşuya geçmek için karşıya geçemiyoruz.
Uzaya ulaştık, ruhun derinliklerine ulaşamıyoruz.
Havayı temizledik, ruhları kirlettik, temizleyemiyoruz.
Atomu parçaladık, önyargıları yıkamadık.
Daha çok plan yapıyoruz, daha az sonuç alıyoruz.
Acele etmeyi öğrendik, sabırlı olmayı asla.
Gelirimiz arttı, karakterimiz zayıfladı.
Tanıdıklar çoğaldı, dostlar eksildi.
Çabalar arttı, mutluluklar azaldı. Bilgisayar ağları kuruyoruz,
bilgi otoyolları inşa ediyoruz,
kendi aramızdaki iletişimde zorlanıyoruz.
"Dünya barışı" der, silahlanırız!
Daha mutlu olmak için
"somurtarak"
çalışırız bugünlerde.
Eve çift maaşın girdiği, çiftlerin boşandığı…
Güzel evlerin yuva olmadığı…
Kısa seyahatlerin, kâğıt mendil gibi ilişkilerin…
Yıka çık gönüllerin…
Kilo kilo dertlerin ve her derde deva vitaminlerin…
Vitrinlerin dolu, gönüllerin boş olduğu günlerde yaşıyoruz! Bugünlerde..
Mallarımız arttı, keyfimiz azaldı.
Daha büyük evlerde kalıyoruz, daha küçük ailelerde yaşıyoruz.
Konforumuz arttı, zamanımız daraldı.
Diplomamız bol, sağduyumuz az.
Uzmanlıklar arttı, sıkıntılar çoğaldı.
İlaçlar peynir ekmek gibi, hastalıklar arttı.
Sorumsuzca para harcıyoruz, az gülüyoruz.
Trafikte çok hızlıyız, çabuk parlıyoruz.
Akşam geç yatıyor, sabah yorgun uyanıyoruz.
Az kitap okuyor, çok televizyon izliyoruz,
çok konuşuyoruz, az gönül veriyoruz
ve çok fazla yalan söylüyoruz.
Varlığımız artırdık, değerlerimizi yitirdik.
Para kazanmayı öğrendik, yuva kurmayı beceremedik.
Hayata yıllar ekledik, yıllara hayat katamadık.
Aya kadar gidip dönmeyi biliyoruz,
komşuya geçmek için karşıya geçemiyoruz.
Uzaya ulaştık, ruhun derinliklerine ulaşamıyoruz.
Havayı temizledik, ruhları kirlettik, temizleyemiyoruz.
Atomu parçaladık, önyargıları yıkamadık.
Daha çok plan yapıyoruz, daha az sonuç alıyoruz.
Acele etmeyi öğrendik, sabırlı olmayı asla.
Gelirimiz arttı, karakterimiz zayıfladı.
Tanıdıklar çoğaldı, dostlar eksildi.
Çabalar arttı, mutluluklar azaldı. Bilgisayar ağları kuruyoruz,
bilgi otoyolları inşa ediyoruz,
kendi aramızdaki iletişimde zorlanıyoruz.
"Dünya barışı" der, silahlanırız!
Daha mutlu olmak için
"somurtarak"
çalışırız bugünlerde.
Eve çift maaşın girdiği, çiftlerin boşandığı…
Güzel evlerin yuva olmadığı…
Kısa seyahatlerin, kâğıt mendil gibi ilişkilerin…
Yıka çık gönüllerin…
Kilo kilo dertlerin ve her derde deva vitaminlerin…
Vitrinlerin dolu, gönüllerin boş olduğu günlerde yaşıyoruz! Bugünlerde..

23 Eylül 2012 Pazar


Seninle gülmek istiyorum. Gözlerimden yaş gelsin ve ağzım kocaman açılmışken çirkin olup olmadığımı düşünmeyeyim istiyorum. Sokağın ortasından elinden tutup dans etmek istiyorum. Baksınlar ve gülsünler istiyorum ve utanmamak istiyorum insan
lara karşı. Unutmak istiyorum bir önceki acıları ve bir sonrakilere korkusuzca göğüs germek istiyorum senin yanında. Gözlerimi kapatıp yanında yürümek istiyorum. Güvenmek istiyorum sana. Sen beni yönlendir istiyorum.

”Çok yoruldum” dediğim zaman bir anda omzuna kaldırmanı istiyorum beni. Sen de kimseyi umursama istiyorum ve unutturmak istiyorum insanları sana. Unutup; bana sarılmanı, saatlerce göğsümde uyumanı, saçlarını okşamayı, kokunu içime çekmeyi istiyorum. Uyandığında beni görüp göz kırp istiyorum. Dudaklarında gülümsemen kocaman olsun istiyorum senin de. Gıdıklamak istiyorum mesela seni. Sen de beni gıdıkla ama ben pes ettiğimde hemen bırakıp sarıl istiyorum.

Denizi görmek istiyorum seninle birlikte. Martılara ben simit atayım sen şiir oku bana. Sonra sen simit atarsın ben şiir okurum sana. İstiyorum ki yemek yedireyim sana ve yemek yedir sen bana. Bir çay bahçesinde otururken yanına değil tam karşına oturayım istiyorum. Yüzünü, konuşurken oluşan mimiklerini görmek istiyorum sürekli.

Yağmur yağdığında hemen yüzünün asılmasını istemiyorum. Yağmur damlalarının ben olduğumu düşünüp kendini bırakmanı istiyorum. Başımı senin göğsüne gömmek istiyorum.Gece yıldızlara bakarak yürüyelim istiyorum. Öyle yapınca gökyüzünde yürüyormuş gibi oluyor insan. Evde bir anda karşına çıkayım istiyorum. Açamadığım bir kavanozun kenarından bıçakla kanırtmak varken seni çağırmak istiyorum sırf yüzünün o ifadesini görmek için. O kavanozun kapağını açtığında kahramanım ol istiyorum. Benim kahraman anlayışım bu kadar minik aslında. Sarılmak istiyorum. Düşünmeden, görmeden hiçbir şeyi ve duymadan sözleri sarılmak istiyorum.

Kabul ediyorum fazlaca hayalperest bir yazı oldu..

Öfkelenince neden bağırırız?

Hintli bir ermiş öğrencileri ile gezinirken Ganj nehri kenarında birbirlerine öfke içinde bağıran bir aile görmüş. Öğrencilerine dönüp “insanlar neden birbirlerine öfke ile bağırırlar?” diye sormuş. Öğrencilerden biri “çünkü sükûnetimizi kaybederiz” deyince ermiş “ama öfkelendiğimiz insan yanı başımızdayken neden bağırırız? O kişiye söylemek istediklerimizi daha alçak bir ses tonu ile de aktarabilecekken niye bağırırız?” diye tekrar sormuş.

Öğrencilerden ses çıkmayınca anlatmaya başlamış: “İki insan birbirine öfkelendiği zaman, kalpleri birbirinden uzaklaşır. Bu uzak mesafeden birbirlerinin kalplerine seslerini duyurabilmek için bağırmak zorunda kalırlar. Ne kadar çok öfkelenirlerse, arada açılan mesafeyi kapatabilmek için o kadar çok bağırmaları gerekir.”

“Peki, iki insan birbirini sevdiğinde ne olur? Birbirlerine bağırmak yerine sakince konuşurlar, çünkü kalpleri birbirine yakındır, arada mesafe ya yoktur ya da çok azdır. Peki, iki insan birbirini daha da fazla severse ne olur? Artık konuşmazlar, sadece fısıldaşırlar çünkü kalpleri birbirlerine daha da yakınlaşmıştır. Artık bir süre sonra konuşmalarına bile gerek kalmaz, sadece birbirlerine bakmaları yeterli olur. İşte birbirini gerçek anlamda seven iki insanın yakınlığı böyle bir şeydir.”

Daha sonra ermiş öğrencilerine bakarak şöyle devam etmiş: “Bu nedenle tartıştığınız zaman kalplerinizin arasına mesafe girmesine izin vermeyin. Aranıza mesafe koyacak sözcüklerden uzak durun. Aksi takdirde mesafenin arttığı öyle bir gün gelir ki, geriye dönüp birbirinize yakınlaşacak yolu bulamayabilirsiniz.”