15 Haziran 2012 Cuma


Osmanlıda Edeb

Eskiden "Kapıyı kapat!" denilmezmiş. Allah (cc) kimsenin kapısını kapatmasın diye düşünülürmüş. "Kapıyı ört, ya da sırla" denilirmiş. Kapının kapanmadan yavaşça örtülmesi edebdenmiş.

“Lambayı söndür” demezlermiş. Allah (cc) kimsenin ışığını söndürmesin. "Lambayı dinlerdir" derlermiş. Lamba yakılmaz, uyandırılırmış.

Uyuyan birisi uyandırılmak İçin sarsılmaz veya adı ile çağırılmazmış. "Agâh ol erenoler" derlermiş. Nezaket, incelik, edeb her işin başı imiş de ondan... Ona eren uyanık olurmuş. İnsanların sözü kesilmez, işaret ve işmar edilmez, fısıltılar, gizli konuşmalar hoş karşılanmazmış.

Hanımlar beylerine "Efendi" derlermiş, "siz" derlermiş. Hanımefendiliklerini gösterirlermiş.

Gezerken yere yumuşak basılır, ses çıkarmamaya çalışılırmış. Yerdeki haşerata basmamaya özen gösterdiği için adı "Karınca basmaz Efendi” ye çıkan insanlar varmış.

Kapıdan çıkarken arkasını dönmemek, geri geri çıkmak edebdenmiş.
Kapı eşiğindeki misafirlere ait ayakkabılar, dışarıya doğru değil, içeriye doğru çevrilirmiş. "Git bir daha gelme!" der gibi değil de. "Gitsen de ayağının yönü buraya dönük olsa" dercesine dizilirmiş.

Canlı cansız her şeyin bir hatırı varmış. Eskiler hayatı o kadar nurani, o kadar temiz, o kadar manâlı yaşarmış.

10 Haziran 2012 Pazar














Daha az seviyorum seni
Giderek daha az.
Unutur gibi seviyorum
Azala azala…
Aramızdaki uzaklığın karanlığında

Geceler kısalıp gündüzler uzuyor öyle olunca…
Daha az seviyorum seni.
Kendini iyileştiren bir yara gibi
Daha az
Ve zamanla.

Sen geceyi tutuyorsun ben nöbetini.
Uzak dağ kışlalarında
Görmüyoruz birbirimizi.
Usul usul sis iniyor
Kopmuş yollara.
Işığı hafif, uykusu ağır koğuşlarda üzerini örtüyorum senin.
Bir çığ gibi büyüyorsun rüyalarımda.
Sevgilim sevgilim
Yıldızları daha büyüktür bazı gecelerin
Nöbet kadar yalnızken öğreneceksin bunu da.

Artık daha az seviyorum seni…
Unutur gibi, ölür gibi daha az.

Yeniden ödetiyorum kendime
Onca aşkın öğretemediğini.
Kolay değildi
Yalnızca sevgilimi değil, evladımı da kaybettim ben.
Kaç acı birden imtihan etti beni..

Bir tek gece vardır insanın hayatında
Ömür boyu sürer nöbeti.
Bu da öyleydi…
İyi ol,
Sağ ol,
Uzak ol.
Ama bir daha görme beni.

*Murathan Mungan

9 Haziran 2012 Cumartesi








Ağaçtan düşen yaprak nasıl 'Kurumaya' mahkumsa;
Gönülden düşen insan da 'Unutulmaya' mahkumdur!

- Necip Fazıl Kısakürek


Dikkatli bak; Büyük aşklar ya sonsuzdur ya da onsuz. 

            

                           Chuck Palahniuk














Mutlaka okumalısın..

Bir baba evlenmek üzere olan oğluna tavsiyelerde bulunuyormuş.

"Son tavsiyemi mutfakta anlatmak istiyorum" demiş.

Mutfağı ve yemek yapmayı bilmeyen delikanlı "Olur" demiş çekine çekine.

Baba, ocağa aynı büyüklükte üç kap koymuş, hepsini suyla doldurup üçünün de altını yakmış.

"Şimdi, istediğim her şeyden iki tane vereceksin bana" demiş oğluna.

Sırasıyla havuç, yumurta ve kavrulmamış kahve çekirdeği istemiş... Oğlu hepsinden ikişer tane vermiş babasına.
Adam iki havucu birinci kaba, iki yumurtayı ikinci kaba ve iki kavrulmamış kahve çekirdeğini üçüncü kaba koymuş. Her üçünü de yirmi dakika süreyle kaynatmış. Daha sonra kapları indirip yemek masasına buyur etmiş oğlunu. Yemek masasında üç tabak duruyormuş. Kaplarda kaynayan havuçları, yumurtaları ve kahve çekirdeklerini büyük bir özenle tabaklara yerleştirmiş.

Sonra oğluna dönüp sormuş:

"Ne görüyorsun?"

Oğlu düşünürken açıklamaya başlamış.

"Havuçlar haşlandıkça aslını kaybedip yumuşamış.
Yumurtalar görünüşte baştaki gibi sert duruyorlar ama içleri katılaşmış. Kahve taneleri ise olduğu gibi duruyor, başta neyseler sonunda da öyleler.."

Sonra asıl tavsiyesine sıra gelmiş:

"Evlilikte aşk ve şefkat birlikte olmalıdır. Aşksız bir evlilikte her
iki eş de şu gördüğün havuçlar gibi birbirlerini tüketirler, eskitirler, pörsütürler. Şefkatsiz bir evlilikte ise eşler birbirlerine ne kadar tahammül etseler de, şu gördüğün yumurtalar gibi içten içe katılaşırlar, birbirlerinden uzaklaşırlar.

Aşkın da şefkatin de olduğu bir evlilikte ise, şartlar ne olursa olsun, eşler tıpkı şu kahve taneleri gibi, birbirlerinin yanında kalırlar, kendi kişiliklerini yitirmezler. Kahve tanelerinin tekrar kaynatılmaya hazır olmaları gibi, onlar da birbirleriyle baş başa uzun yıllar geçirmeye isteklidirler.

Oğlu aldığı bu dersten tatmin olmuşa benziyordu.

"Asıl ders bu değil!" dedi baba.

Oğlunun elinden tuttu, ocağın üzerinde bıraktığı kapların içinde kalan suları gösterdi.

"Havuçlardan ve yumurtalardan arta kalan suya bak... İkisinde de bir tat yok ."

Kahve çekirdeklerini çıkardığı kaptaki suyu yavaşça bir fincana boşalttı. Mis gibi taze kahve kokuyordu. Fincanı oğluna uzattı.

"İçmek istersin herhalde" dedi. Oğlu kahvesini yudumlarken konuşmasını sürdürdü.

"Kahve çekirdekleri gibi birbirlerini tüketmeyen eşlerin paylaştığı yuva da işte böyle olur. Mis gibi, temiz ve huzur verici. Başka herkesin fincanına koyup yudumlayacağı taze kahve gibi... Çünkü onlar birbirlerini harcamayarak, birbirlerine aşkla ve şefkatle davranarak hayata kendi tatlarını, kokularını ve renklerini katmayı başarırlar . . . "

7 Haziran 2012 Perşembe


Dediler ki: Gözden ırak olan gönülden de ırak olur. Dedim ki: Gönüle giren gözden ırak olsa ne olur.. [Hz Mevlana]


Keşke eskisi gibi olsa aşklar.. Kız, sevdiği erkeğin elini tutmaya utansa. Erkek sevdiğinin gözlerine bakmaya kıyamasa.