28 Kasım 2013 Perşembe




İNSANOĞLU NASIL BU KADAR ACIMASIZ OLABİLİYOR SORUYORUM SİZE?
BU MUDUR BİZİM GELECEK NESİLLERE VAATLERİMİZ,BU MUDUR YÜKSEK MEDENİYET.DEĞİŞİME KENDİ HAYATIMIZDAN BAŞLAMALIYIZ.


HAYAT SİZCE NE DEMEKTİR?

15 Kasım 2013 Cuma


Bu gün sizi yine selamlayarak başlamak istiyorum sevgili sevgiliye mektup okurları :)
Bu gün sizlere felsefenin her geçen gün silindiği ve değerini yitirdiği bir toplumdan bahsetmek istiyorum.LÜTFEN AĞIR AĞIR VE ANLAYARAK,HİSSEDEREK OKUMANIZI SİZDEN RİCA EDİYORUM.GÖRÜŞMEK DİLEĞİMLE.


Kötülük yalnızca adam öldürmekle, adam dolandırmakla, yalan söyleyerek çıkar elde etmekle, ırza geçmekle ilgili bir durum değildir. Kötülüğe benzemeyen kötülükler vardır, sorumsuzluk bunların başında gelir. Değerlerini tümüyle yitirmiş bir sefil adam insanların gözü önünde birini ha bire bıçaklarken o insanlardan biri bile kılını kıpırdatmıyorsa buna iyilik diyebilir misiniz? İnsanlar çöplüklerden yiyecek toplarken her türlü ilgisizliği, her türlü umursamazlığı özgürlük diye tanımlamanın kötülükten başka bir şey olduğunu düşünebilir misiniz? Yıllarını hiç kitap okumadan öylesine yaşamış, zamanı gündelik görevlerin dışında avareliklerle geçirmiş bir insanın dünyasını iyilikle mi kötülükle mi bağdaştırırsınız?

Kimse bana gücenmesin, bu toplumun insanı düşünmeyi sevmiyor ve bilmiyor. Düşünmeyi sevmediğini bilse de düşünmeyi bilmediğini bilmiyor. Bu yüzden kötü koşullarda yaşıyor. Verimli toprakların üzerinde yarı aç yarı tok züğürt yaşamı sürdürmekten de yakınmıyor. Güçlükleri hep birlikte göğüsleyeceğiz diyenlere kanıyor. Pekiyi, siz şu haberden ne anlıyorsunuz: “İktisadi bunalımla birlikte lüks otomobil satışları patladı.” Bencillik doğadan getirdiğimiz ve aşmaya çalıştığımız bir özelliğimizdir, epeyce de aşmışızdır. Ancak gün oluyor, toplumsal yaşam tümüyle bencilliklerin at koşturduğu bir alana dönüşüyor. İnsanlık düşünmeyi öğrendiği ölçüde bencilliklerinden sıyrılması gerektiğini de öğrendi, bencilliklerinden tam sıyrılmasa da.

Hiç değilse bugün birileri için üzülebilen insanlar var, bunlar sağda solda tepkilerini ortaya koyabiliyorlar. Ama gerçek anlamda insan olabilmek için daha çok yol almamız gerekiyor. Bu yalnız bizim sorunumuz mu? Bütün dünya iyi düşünememenin sıkıntısını yaşıyor. Bunu aşmak için biraz daha insan olmanın koşullarını yaratmamız gerekiyor. O da her şeyden önce iyi düşünebilen insanlar yani bilinçli insanlar olmamızla gerçekleşecek.

O kadar kötü eğitiliyoruz ki o kadar olur. Bizi hiç eğitilmeseler belki daha iyi olurdu. Bunca bilinç bozukluğu için, bunca ahlak bozukluğu için eğitin şart mıydı? Öyle ya, eğitilerek buraya geldik, eğitilmeseydik daha kötü bir duruma mı düşecektik? Kötü ya da yanlış eğitilmek hiç eğitilmemekten daha verimli değildir. Felsefenin tümüyle hiçe indirgendiği bir toplumda, insanların yaşamla ilgili temel kavramlardan habersiz oldukları bir toplumda doğru düşünebilmek olası mıdır? Henüz tarih bilincinin oluşmadığı bir toplumda, kısacası hemen hemen herkesin gündelik bilinçle yani dolma yapma, otomobil sürme, yemek yeme, cinsel ilişkiye girme, para kazanma, devrilip yatma, onun bunun cebine göz dikme bilinciyle yaşadığı bir toplumda düşüncenin iyi durumda olduğunu düşünebilir misiniz? Siz evet deseniz de dostlarım ben diyemiyorum.

Geçenlerde çok değerli bir bilim adamı, çok değerli bir arkadaşım bana felsefenin bizdeki sefil durumunun neden ya da nelerden kaynaklandığını sordu. Felsefi yaşamımızdaki sefaletin kökeninde uzun yüzyıllar boyu düşünmeyi hiç sevmemiş, becerememiş, ciddiye almamış ve hatta zararlı görmüş bir toplumun çocukları olmamız yatıyor. Felsefeyi ciddiye almadığımız gibi tehlikeli de saydık. Kurulu düzenler onun gerçek yüzünden hiç hoşlanmadılar. Böylece gerçek felsefeyle değil de felsefe gibi görünen felsefeyle yetinmenin getirdiği boşlukları ve gariplikleri yaşadık. Gölgesinden ürken aydınımız, çalışmayla da arası pek iyi olmayan aydınımız dünyanın en çok emek isteyen bir bilgi alanında uğraşmanın üç günlük ömre zarar olduğunu düşündü. İnsanlığın geleceği adına kendini tehlikeye atan insanların başına neler geldiğini de çok iyi biliyordu. Deha diye belirlediğimiz insanlar bütün zamanlarını iyilikler, doğruluklar ve güzellikler için harcamışlardı, bundan bir şey kazanamadıkları gibi yalnız kendi yaşamlarını değil çoluk çocuğun yaşamlarını da zehir etmişlerdi.

Yetersiz bilinç ahlak bozukluğunun birinci koşuludur. İnsan doğruyu, iyiyi, güzeli bütün boyutlarıyla yaşayamadığı zaman her türlü kötülüğe eğilimli duruma girer. Böyle bir birey için kötülük dediğimiz şey kurnaz insanlara özgü bir yaşam koşuludur. Kötülük yalnızca adam öldürmekle, adam dolandırmakla, yalan söyleyerek çıkar elde etmekle, ırza geçmekle ilgili bir durum değildir. Kötülüğe benzemeyen kötülükler vardır, sorumsuzluk bunların başında gelir. Değerlerini tümüyle yitirmiş bir sefil adam insanların gözü önünde birini ha bire bıçaklarken o insanlardan biri bile kılını kıpırdatmıyorsa buna iyilik diyebilir misiniz? İnsanlar çöplüklerden yiyecek toplarken her türlü ilgisizliği, her türlü umursamazlığı özgürlük diye tanımlamanın kötülükten başka bir şey olduğunu düşünebilir misiniz? Yıllarını hiç kitap okumadan öylesine yaşamış, zamanı gündelik görevlerin dışında avareliklerle geçirmiş bir insanın dünyasını iyilikle mi kötülükle mi bağdaştırırsınız?

Ne yapıp yapıp felsefeye dönmek gerekiyor. Felsefenin yaratacağı insanı önce kendi varlığımızda gerçekleştirmemiz sonra da örnek insan olarak topluma katılmamız gerekiyor. Epiktetos öğrencilerinin okulda çok uzun zaman takılıp kalmalarını hoşgörmez, onların örnek insanlar olarak halkın arasına karışmalarını, felsefenin yarattığı insanı başkalarına göstermelerini istermiş. Dostoyevski’nin Staretz Zosima’sı da ölmeden az önce Alyoşa’ya benzer bir öneride bulunur: manastırdan çık ve olgun kişiliğinle halkın arasına karış.

Afşar Timuçin

(NE KADAR DA YERİNDE BİR TEŞHİS OLMUŞ)

14 Kasım 2013 Perşembe



MERHABALAR SAYGIDEĞER İNSANLAR.
BELKİ SİZE BİR NEBZE'DE OLSA BİR FAYDAM NASIL DOKUNUR DİYE DÜŞÜNÜRKEN SİZE HAYAT YOLUNDA BAZI TAVSİYELERDE BULUNMAM GEREKTİĞİNİ DÜŞÜNDÜM VE BEN BU TAVSİYELERE OLABİLDİĞİNCE UYMAYA ÇALIŞIYORUM.TEKRAR GÖRÜŞMEK DİLEĞİMLE.



30 GÜZEL TAVSİYE

1) Ağaç dikin, yabani otları yolun, bırakın elleriniz toprakla buluşsun.

2) Gülmek için, size eşlik edecek birilerinin olmasını beklemeyin.

3) Bahçenizde, balkonunuzun uygun bir köşesinde domates, biber, maydanoz yetiştirin. Az bile olsa tohumunu elinizle ektiğiniz bir sebzeyi yemek çok tatlı gelecektir.

4) Sabredin, istediklerinizin gerçekleşmesi için belirlenmiş doğru bir zamanı vardır.

5) Bir şeyler üretin. Resim yapın, yazı yazın, atkı ya da kazak örün.

6) Yavaşlayın ve anın keyfini çıkartın.

7) Uzun zamandır kin beslediğiniz birisini affedin. Bir çocuğu veya bebeği sevin. Onlardan pozitif bir enerjinin size geçtiğini görecektir.

9) Çocukları üzecek ve incitecek bir şey yapmaktan sakının.

10) Çocukluğunuzda okuduğunuz masal kitapları sakladığınız yerden çıkarın ve tekrar okuyun.

11) Bir işi bitirmek için kendinize yeterli süre tanıyın.

12) Başarılarınızı ve başarısızlıklarınızı şansa bağlamayın.

13) Bir hayvanı sevin ya da yapabiliyorsanız ona sarılın.

14) Gün doğumu ve gün batımının ihtişamını hissedin.

15) Geçmişin geride kaldığını ve geleceğin belki de hiç gelmeyeceğini hatırlayın.

16) Kusurlu yanlarınızı sevmek zorunda değilsiniz ama en azından onları kabul edebilirsiniz.

17) Karıncaların evlerini inşa edişlerini ve kendi ağırlılarının 10 katı yiyecek taşıyışlarını izleyin.

18) Ara sıra içinizdeki çocuğun yaramazlık yapmasına izin verin.

19) Başarı bir süreçtir, bir varış noktası değildir. Bunu hep hatırlayın.

20) Evinizde çiçek besleyin.

21) Cebinizde veya çantanızda şeker taşıyın. Arkadaşlarınıza veya karşılaştığınız çocuklara bunlardan verebilirsiniz.

22)İşlerinizi ertelemeyin. Böylece geriye dönüp hataları düzeltmek için yeterli zamanınız olur.

23) Uzun zamandır aramadığınız bir arkadaşınız varsa hemen şimdi onu arayın.

24) Uzun zamandır rafta okunmayı bekleyen kitabınızı alın ve okumaya başlayın.

25) Ara sıra nostaljik takılın. Çocuk parkına gidip salıncağa binin, elma şekeri veya pamuk şekeri yiyin. İp atlayın, ya da misket oynayın.

26) Yeni bir dil öğrenin.

27) Rutinlerinizin dışında çıkın. Her zaman kullandığınız yoldan farklı bir yol keşfedin, mobilyalarınızın yerini değiştirir. Farklı bir yerden alış-veriş yapın. Yani bir şeyi farklı yapın.

28) Birisine yardım elini uzatın.

29) Hayatınızda değiştirebileceklerinizi değiştirin ve geri kalanları kendi haline bırakın.

30) Ve bugün sahip olduğunuz bir şey için şükredin.

24 Ekim 2013 Perşembe






 Kasabanın birinde zengin bir tüccar yaşarmış. Öleceği vakit vasiyetinde: 'Ben mezara konulduğum gün kim gelir benimle bir gece mezarda kalırsa ona servetimin yarısını bırakacağım.' demiş. Çoluğu çocuğu, akrabaları servetin yarısı bırakılmasına rağmen bunu yerine getiremiyeceklerini düşünüyorlarmış. Kısa bir müddet sonra adam ölmüş. Adamın vasiyeti kasabada zaten meşhurmuş. Bunu duyanlardan biri de kasabanın en ücrâ köşesinde yaşayan hamalmış. Adamın öldüğü haberini duyunca yakınlarına kendisinin bir gece mezarda kalabileceğini söylemiş. Bunun üzerine cenaze merasiminden sonra hamalı da adamla birlikte kabre koymuşlar. Hamal: 'Zaten bir tane ipim bir tane de küfem var. Kaybedecek bir şeyim yok. İyi ettim de bu adamla buraya girdim. Çıktığımda kasabanın hatırı sayılır insanlarından biri olacağım.' diye düşünüyorken bir gürültü kopmuş ve dünyada daha önce hiç karşılaşmadığı yüzlere orada rastlamış. Gelen melekler aralarında konuşuyorlarmış: 'Bu ölü olan zaten elimizde. Onu istediğimiz vakit hesaba çekebiliriz. İlk önce şu canlı olandan başlayalım.' Adam tir tir titriyorken başlamış melekler art arda sorular sormaya: 'Söyle bakalım ey falan oğlu filan. Küfenin ipini nereden buldun? Satın aldıysan ne kadara aldın? Kimden aldın? Aldığın kişiyi dolandırdın mı? Hakiki değerinde mi verdin ücretini?' Adamın dili dolanıyor sorulan sorulara cevaplar bulmaya çalışıyor ancak, o cevap verdikçe ip ile ilgili bir başka soru ile karşılaşıyormuş. Gün ağarırken zengin adamın akrabaları gelmiş ve adamı mezardan çıkarmışlar: - Artık kasabanın sayılı zenginlerindensin. Anlat bakalım bir gece mezarda kalmak nasıl bir duygu? Hamal: - Aman, lanet gitsin! İstemiyorum! Bütün mal mülk sizin olsun! Ben bir ipin hesabını sabaha kadar veremedim, o kadar malın hesabını kıyamete kadar veremem herhalde... Ne kadar seversen sev, bir gün ayrılacaksın. Ne kadar toplarsan topla, bir gün bırakacaksın. Ne kadar yaşarsan yaşa, bir gün öleceksin. Ne yaparsan yap, bir gün hesabını vereceksin. 




Kış geliyor malum yine bazıları, hava atmak, ne kadar da zengin olduğunu kanıtlamak için kürklere koşacaklar. Bu görgüsüzlerin HaySev'in sayfasında olduğunu sanmıyoruz ancak ola ki etrafınızda böylelerine rastlarsanız, hiç üşenmeyin ve hayvanların kürkleri için nasıl canlı canlı derilerinin yüzüldüğünü, dolayısıyla da o kürklerin nasıl lanetli olduğunu anlatın. İnsanları bilinçlendirin. Güzelliğin ve zenginliğin kürkle değil ruhla olduğunu, ve sıcacık, sevgi dolu bir ruhun daha insanı daha güzel ısıttığını anlatın. Olmuyor mu, ikna edemiyor musunuz, o zaman açın bir arama motorunu koyun önüne videoları, fotoğrafları seyrettirin, belki o zaman anlar ne büyük bir cani olduğunu...

27 Eylül 2013 Cuma



Canım Anneme
Bak... Annen ve sen .
O, dokuz ay boyunca seni karnında işte bu şekilde taşıdı.
Mide bulantısı çekti ve sürekli kendini hasta hissetti.
Ayakları şişti, vücudu ödem yaptı, derisi gerildi.
Sen karnındayken en basit işlere bile nefesi yetmez haldeydi..
Çünkü nefesini seninle paylaşıyordu..
Mesela merdiven çıkmak için çok çaba sarfetti.
Ayakkabılarını bağlamak gibi basit bir iş için bile
çabalamak zorundaydı.
Sen onu tekmelerken ve içinde kıvrılırken,
O çok geceyi uykusuz ve ağrılı geçirdi.
Doğumun ise tarifi imkansız bir acı çekmesine yol açtı.
Sana sahip olmaktan başka hiç bir amaç için bu acıya değmezdi.
O senin dadın, hizmetçin, hammalın, öğretmenin, şoförün,
aşçın, temizlikçin, hastabakıcın, en büyük hayranın,
en sadık dostun, en yakın arkadaşın...
Seni hissettiği andan beri sadece senin için yaşadı ve kendini
ikinci plana attı. Sen yedikçe doydu, sen uyudukça dinlendi...
Senin için savaştı, savaşıyor, ve hep savaşacak..
Senin için umut etti, sana dair hayaller kurdu,
senin adına üzüldü, sevindi, kızdı...
ve bunların hepsini karşılıksız yaptı.
Çevrende annesini kaybetmiş,
hatta hiç görememiş insanlar var.
Bu birgün senin de başına gelecek,
olmasa keşke ama yaşanacak..
O'na teşekkür etmek için yeterli zamanı bulamayabilirsin.
Lütfen her fırsatta O'na kendini değerli hissettir,
bunu hala yapabildiğin için de kendini şanslı hisset...

27 Temmuz 2013 Cumartesi



İyice tanımadan hiçbir insana asla bağlanmayın; acı çeken hep siz olursunuz.
* Sizin varlığınızı dikkate almayanı siz hiç almayın…
* Konuşmayanla asla konuşmayın…
* Güvenmediğiniz biriyle asla dostluk kurmayın…
* Yalanını yakaladığınız kişinin düzelebileceğini düşünmeyin…
* İnsanlara doğru değer verin ve hak etmeyenleri silin…
* Kimseye yalvarmayın ve karşısında asla ezik olmayın…
* Sır tutmasını çok iyi bilin…
* Dostlarınızın, her şeyden daha önemli olduğunu unutmayın..
* Hak ettiğiniz sevgiyi alamadığınız zaman, asla kendirinizi üzmeyin; sorunun siz olmadığını bilin…
* Sizi sevenlerle kullananları iyi ayırt edin…
* Sizi dinleyip anlama niyeti olmayanlarla asla tartışmayın..
* Kendinize saygınızın yitirmenize neden olacak hiçbir şey yapmayın..
* Gözyaşlarınızın değerini bilin ve onları hak etmeyenler için asla harcamayın…
* Kendinizi, olabildiğince çok sevin…

-Nisim Sigura
Aşk ve arkadaşlık bir gün yolda karşilasirlar aşk, kendinden emin bir sekilde sorar;
ben senden daha samimi ve daha cana yakinim sen niye varsin ki bu dünyada?

Arkadaşlık cevap verir "sen gittikten sonra bıraktığın gözyaşlarını silmek için...."
Hiç bir zaman arkadaşsiz kalmamanız dileğiyle...


ÇOCUK DOLDURULACAK BİR KALP DEĞİL,ISITILACAK BİR OCAKTIR...

8 Şubat 2013 Cuma



MUTLAKA OKUMALISIN ! 

Kartallar, kuş türleri içinde
en uzun yaşayanıdır. 70 yıla kadar yaşayan
kartallar vardır. Ancak bu yaşa ulaşmak için,
40 yaşındayken çok ciddi ve zor bir karar vermek
zorundadırlar. Kartalların yaşı 40′a vardığında
pençeleri sertleşir, esnekliğini yitirir ve bu
nedenle de beslenmesini sağladığı avlarını
kavrayıp tutamaz duruma gelir. Gagası uzar
ve göğüsüne doğru kıvrılır. Kanatları yaşlanır
ve ağırlaşır. Tüyleri kartlaşır ve kalınlaşır.
Artık kartalın uçması iyice zorlaşmıştır.
Dolayısıyla kartal burada iki seçimden
birini yapmak zorundadır;

Ya ölümü seçecektir.
Ya da yeniden doğuşun acılı ve zorlu
sürecini göğüsleyecektir.

Bu yeniden doğuş süreci, 150 gün kadar
sürecektir. Bu yönde karar verirse, kartal
bir dağın tepesine uçar ve orada bir kaya
duvarda, artık uçmasına gerek olmayan
bir yerde, yuvasında kalır. Bu uygun yeri
bulduktan sonra kartal gagasını sert bir
şekilde kayaya vurmaya başlar. En sonunda
kartalın gagası yerinden sökülür ve düşer.
Kartal bir süre yeni gagasının çıkmasını
bekler. Gagası çıktıktan sonra bu yeni
gaga ile pençelerini yerinden söker
çıkartır. Yeni penceleri çıkınca kartal
bu kez eski kartlaşmış tüylerini yolmaya
başlar. 5 ay sonra kartal, kendisine
20 yıl veya daha uzun süreli bir yaşam
bağışlayan meşhur “Yeniden Doğuş”
uçuşunu yapmaya hazır duruma gelir.

Kendi yaşamımızda sık sık bir yeniden
doğuş süreci yaşamak zorunda kalırız.
Zafer uçuşunu sürdürmek için, bize acı
veren eski alışkanlıklarımızdan ve
anılarımızdan kurtulmak zorundayız.
Ancak geçmişin gereksiz safrasından
kurtulduğumuzda, deneyimlerimizin yeniden
doğuşumuzun getireceği olağanüstü
sonuçlarından tam olarak yararlanabiliriz.

İnsanlar ile hayvanları ayıran en önemli
özelliklerden bir tanesi hayvanların
düşünmemekten kaynaklanan,
içgüdüsel olarak karar verebilmeleri
ve uygulayabilmeleridir. İnsanoğlu
düşündükçe karar vermekte zorluklar
yaşıyor ve kararsızlığı seçiyor.

Bazen kararlarımız acı da verse
her zaman “Yeniden Doğuş”u
müjdeleyebilir.

10 Ocak 2013 Perşembe



İnsan


"Yürüyen toprak" demişti bir hocamız. Doğru; tohumu ekiyorsun, besliyorsun, güneşi gösteriyorsun, yağmurla yıkıyorsun, sonra sana mucizevi şeyler veriyor toprak. Bolluğu, bereketi görüyorsun. Bakmayınca, erozyonla yok oluyor, ufalanıyor rüzgarda, dağılıp gidiyor, kuraklığı görüyorsun. Çaresiz bırakıyor, muhtaç oluyorsun.

İnsan da böyle; beslenince büyüyor, gelişiyor. Güneşle besleniyor, suyla yıkanıp paklanıyor. Bilgi ekiyorsun, icat ediyor, yardım ediyor. Bakmazsan solup gidiyor, çürüyor. Boş bırakırsan, yabani ot gibi söz büyütüyor, zarar veriyor. Cahil kalıyor, dünyanın rengine kanıyor. Rüzgar nereye götürürse, oraya sürükleniyor, yok olup gidiyor.

İnsan toprak gibi, hakiki. Büyüyüp beslenirse, bırakacakları baki.